Sonra bir alev kolonu yükselivermişti alanın ortasında... Arabasına bindiğini gördüler Yusuf'un. Bir elinde dizginler, ayakta dimdikti. Kamçıyı tuttuğu öbür elini kaldırıp uzatmıştı Tekel'e doğru:
"Dumanını alırsınız dedim, alın sizin olsun."
Tütündü yanan! Ot değil, saman değil, Yusuf'un tütünüydü.
*Necati Cumalı'nın Tütün Zamanı üçlemesini özellikle toprakta o tütünün nasıl yetiştiğini görenler, ucundan kenarından da olsa bilenler mutlaka okumalı. Hissedecekleri duygunun çok kıymetli olacağı kanısındayım, romandaki bütün karakterleri hayatınızda rastlamış olarak bulacaksınız. Ayrıca romanlar döneme politik, ekonomik, toplumsal, ahlaki bir eleştiri niteliğinde. Çok partili dönemin başlangıcıyla başlayıp bugüne kadar sürüp giden ve verilip tutulmayan sözlerin ilk hallerini bize okutup acı acı gülümseten, ekmeğin ne kadar zor kazanıldığını, rızkın ne kadar kolay çalındığını içimize acı acı işliyor. Ve tüm bunların yanında seven gençlerin hikayelerini koyuyor başrole ve işliyor tüm sorunlarla bu sevgiyi. İlmek ilmek acı katıyor; yoksulluk, ölüm, mücadele, cesaret, korku, saf fakat kuvvetli bir tutku katıyor.
*Son olarak ben ikinci romanda, Yağmurlarla Topraklar, yazar Nihat'ta sanki kendini yazmış gibi hissettim, ki romanın son satırına gelince insan böyle hissetmekten kendini alamıyor.
Her ne kadar edebiyatımızın ustalarının kitapları biraz pahalı olsa da bir gün mutlaka kitaplığınızda bu üçlemeye yer açın.
*"Çok kıymetli bir huzura" eğer okursanız altını çizmeye değer bir hitap bırakıyorum size buraya.