Gitgelleriyle uğraştığım bir sevdanın zehrini atmak adına, kendimi mağlup ettim. Yıllar geçtikçe bir sevdalı, tanıdığım kalpten uzaklara düşerek yabancılaşır oldu; bir rakipti artık, yahut açıklarımı kollayan bir düşman.

Ona karşı olan zaafımı kullanacaktı. Hislerimi ifade ettiğim an, tek taraflı bir aşkın ilanını verdiğimde o, galibiyetin hazzı ile beni yalnız bırakacaktı.


Açık vermediğimde ise; bir oymak gibi kazayacaktı zihnimi. Acımadan yoksun bir böcek gibi zihnimi kemirecek, tam kurtulduğumu düşündüğümde ise yeniden ortaya çıkacaktı. Çıkmalıydı da, kendine bir hadise, bir ilham bulmalıydı. Kelimelerden beslenen, nokta koymayı bilemeyen bir mahluktu. İçindeki o canavarı görebiliyordum. Zira ben de o iki başlı yaratığın öteki yanını taşıyordum.

Belki haklıydım, aklından bunlar geçiyordu

Belki de yanıldım, ağzımdan çıkacak sözleri bekliyordu.


Ancak zamanla anladım ki benim çekincem, sadakatsizlik veya gururum değildi. Ya da bir savaşın içinde olmayı arzulamıyordum. Suçu işlemekten değil, onun buna ortak olmama ihtimalinden korkuyordum. Terk ettiğim güven alanından çıktığımda, onun aynı riski göze alamayışından endişe duydum. Kendi adımlarım değildi gözümü boyayan, aksine, onun bu kumarı oynayacak cesareti gösteremeyeceğini biliyordum.


Korkaklığımız bizi ortak bir hayalden mi mahrum bıraktı yoksa o, hiç sönmeyecek bir intikam için hesap mı sormak istiyor, hala açıklaması güç. Ancak benim elim açık, kalbim ferahtır. Kime sorsak, geride bırakılmış bir yaralıdır, bir diğerini koynuna basarak iyileştirmeye cesaret edemeyen.