Bir durumun tasviri sıradan sözcüklerle yapılırsa tasvir sadece insanların algılamak istediği "gerçekliği" yansıtır. Yani görünür olan kelimelerle ifade edilmiş olur. Fakat tüm görünen gerçekliğin dışında yani aynanın arkasında devam eden bambaşka bir gerçeklik mevcuttur. Hiçbiri bir diğeri olmadan var olamaz.


Birilerinin sizin hakkınızda bazı bilgilere sahip olması, sizi tanıdıkları anlamına gelmez. Bir insanı tanıyabilmek, tüm yaşadıklarına birebir tanık olmayı gerektirir. Ve takdir edersiniz ki böyle bir şeyin mümkünlüğü yoktur. Tüm yaşananlara, tüm anılara ve tüm hissedilen duygulara yalnızca siz tanık olabilirsiniz. Bu yüzdendir ki sizi sizden başka kimse tanıyamaz. Dünyadaki yalnızlığımızı da ifade eder bu durum. Alışkanlıklarınızı değiştirebilir, hayat görüşünüzü geliştirebilirsiniz. Tüm bunları sadece siz görebilirsiniz. Yani zaman ilerledikçe kendiniz de dahil olmak üzere kimsenin aslında kimseyi tanımadığını, sadece yeterli derecede bildiğini anlarsınız.


Acil Gerçekdışılıkta Maceralar adlı eserin yazarı Max Blecher, henüz 28 yaşında hayata veda etmiş. Ölümünden kısa bir süre önce yazdığı eserinde ise içinde bulunduğu gerçekliğin ötesinde bir dünyayı, yalnızca kendine ait bir dünyayı tanımlamış. Yazarın son dönemlerini yatağa bağımlı bir şekilde geçirdiğini öğrenince bahsettiği şeylerin sahne arkasında neler olduğunu dehşetle fark ediyoruz. Zamanın ve mekânın yok olduğu bir dünya yaratmış yazar. Alegorik bir anlatımla "normal" bir yaşam süren insanın görmek istemediği kuytulara dikkat çekmiş. Felsefî bir yaklaşım söz konusu kitapta, sürekli bir soru ile bitiriyor bütün bölümleri. Bir Sisifos Lâneti içerisinde hissediyor ve okuyucuya da hissettiriyor. Aslında her şey tek bir odanın içerisinde gerçekleşiyor. Sahi, gerçek dediğimiz şey nedir? Bilginin ışığı bizimle olsun.