Mahallemizde yaşlı bir teyzemiz vardı. 

Menekşe Teyze!

Garip, yapayalnız, kimsesiz.


Bir gün evinin çok pis olduğunu, yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi.


“Tamam.” dedim, “Ben gelirim.”

Haftada bir gün evini temizlemeye hazırdım. Küçüktü evi. Nasıl olsa bir saat içinde temizliğini yapar çıkarım, diye düşünüyordum.


İlk kez evine gittiğimde garibime giden şu oldu: Evi pırıl pırıl, tertemiz.

Şaşırmıştım! “Teyze, sen titiz misin? Evin temiz senin, neresini temizleyeyim?” diye sordum.


Beni oturtup bir tane sallama çay yapıp geldi. Belli ki yalnızlık boğmuş teyzeyi. Konuşmak için birini istiyordu temizlik bahanesiyle.


Başladı anlatmaya: “Kızım, bak bu siyah beyaz fotoğrafa! Bu kadın benim.”

Fotoğrafa bakıp içimden dedim ki: “Yeşilçam filmlerindeki gibi, bakmaya kıyamazsın!” 

Devam etti.


“Beni herkes kimsesiz, yalnız bilir. Değilim aslında. Benim bir oğlum, bir de kızım var. 

Eşim başka bir hatun bulup beni sokağa attı, ben de bu utançla kaldığı şehirde yaşamak istemedim ve ilk önce kızımın yanına gittim. Biraz kaldıktan sonra damadın benden rahatsız olduğunu anladım. Kızıma “Gidiyorum.” dediğimde itiraz etmedi. “Demek ki doğruymuş hislerim.” diyerek oradan ayrıldım. Oğluma hiç gitmedim çünkü o zaten hiç sahip çıkmamıştı bana. O yüzden de oğluma gitmeye gerek görmedim, buraya geldim. 


Komşular sahip çıktılar, ailem oldular. 

“Allah hepinizden razı olsun.” diyerek ağlamaya başladı.


“Ah, Menekşe Teyze!” dedim. “Dert ettiğin şeye bak, mesele Allah rızasını kazanmak değil mi?

Demek ki bize nasip etti mevlam.” diyerek geçiştirmek istedim ama nafile. O gözler çoktan sel olmuştu.


Derken Menekşe Teyze rahatsızlandı, hastaneye götürdüler. Ziyarete gittiğimde üç tane kadın sorgu sual başında Menekşe teyzemin. Tabii ben de sordum.

“Siz kimsiniz? Neyi olursunuz?” 

Kadının biri küstah bir ses ifadesiyle “Biz yeğenleriyiz, asıl sen kimsin?” diye geriye cevap verdi. 


Lafı Menekşe Teyzem aldı.

“O benim kızım!” deyip susturdu kadını.


“Menekşe Teyze! Hani senin burada akraban falan yoktu? Şaşırdım!” dedim ve kadına baktım. Yüzü kızardı kadının. Belli ki var yoklardan, sahip çıkmayanlardan ama malın üstüne konanlardan. Olayı geç de olsa çakmıştım. Kollarındaki iki, üç altın bileziği, bir tane de çeyrek altını almaya gelmişlerdi. Ölmeden kefene sokmak diyelim biz. Beni de görünce planları bozulmuştu. Sinirle kapıyı çarpıp gittiler.


Menekşe Teyzem olayı bana anlattı ama ben ne yapabilirdim ki? 


Neyse ki Menekşe Teyzemi palyatif bakım için “son günlerini yaşayan” bölüme aldılar. Her gün odasına girdiğimde bari şimdi ölse, yalnız gitmese öteki dünyaya diye düşünüyordum ama nasip işte. Üçüncü gece sabaha karşı yalan dünyaya gözünü kapatmış, ebedi âleme göçmüştü. 


Hemşireye eşyalarını sorduğumda üç kadının geldiğini, yeğenleri olduklarını söyleyip tüm eşyalarını aldıklarını söyledi. 


Bu kadardı teyzelerinin değeri; üç tane altın bilezik, bir tane çeyrek altın.


“Açıl Mor Menekşem Bahar Erişti” onun türküsüydü.