Kapılar vuruldu dağlar ağladı pencerelerden

Siyah önlüklü çocuklar bakıştılar,

sarıldılar zifiri karanlıklara sızarken kan parmak aralarından

Haykırdılar:

Yıldızsız karanlıklara dilsiz sokaklara

Çekip gitmelere, korkulara

Kan rengi namussuz günahlara

Duvarlardaki yarıklara şarapnel parçalarına

Gömüldü mutluluklar

Gömüldü bir acı dolu kahkaha toprağın bağrına

Dokundukça korktu yürek silahların ardında uluorta

Tırnak tırnak söküldü acılar bağrını döverek

Damaklarda buruk tadı ekmeğin, çökeleğin

Evler harabe evler öksüz

Tandırlar kırık tandırlar ıssız


Ey karanlık!..

Sen o musun? Saksıda çiçeğimizi solduran

Sabanımızı kıran otumuzu yakan

Sen misin?

İçimizde yeşeren çocukları boğan


Bir bir kapanırken perdeler

Dallarda ki çiçekler sayıkladı

Kurtların dolunaya değdiği saatlerde

Kesik kesik çaldı radyoda bir dengbêj

Ürküyor bir ölü

Derken dilinde bir deng susuyor dengbêj


Geceleri böldü kan emici sinekler

Umutları bitirdi ağızlardan dökülen küfürler

Yürekler şaşkın yürekler kızgın

Gördü çocuklar bir kaşık suda can çekişenleri

Kaçıştı kuytulara yengeçler kıskaçlarında akrepler


Yenildi karanlığa güneşin son demi

Soğudu yüreği tutuldu dili

Soluklar, nefesler kesildi

Acılarlar da öldü.