Sevgili acı, ne çok anlam barındıran

bir kelimesin. Ne çok his barındırırsın içinde. Ne çok umut, ne çok hayal. Ne çok sevinç, ne çok gözyaşı. Bütün bu içindekilere, sahip olduklarına rağmen görünmezsin. Varlığının belli olması için hep dokunman, hep hissettirmen gerekir kendini. Yoksa bizler mutlulukların, kahkahaların ve sevinçlerin her zaman sonsuz ve büyüleyici olduğunu sanırız. Oysa ki asıl sonsuz olan hepimizin hayatlarında ki o dipsiz kuyularda sakladığımız acılarımızdır. Nedendir bilinmez ama acılarımızla var olmak, “Ben buradayım, acılarımla buradayım. Sapasağlam değilim, yıkıldım da ama her şeye rağmen buradayım. Ben de varım. Bütün acılarıma rağmen bütün kayıplarıma rağmen” demek yerine “Acılarımla ve kayıplarımla hala buradayım.” diyemeyiz ? Sanki acılar ve kayıplar bizleri hiç ziyaret etmemiş gibi sonsuz olduğunu düşündüğümüz sahte, yalancı mutluluklarımıza sığdırmaya çalışırız ki hayatı ? Halbuki yaşadığımız acılardır bizleri biz yapan, yaşadığımız kayıplardır eksik parçaları tamamlayan. Yaşadığımız hayal kırıklarıdır bizleri değiştiren. Değişim bakidir. Kaçamazsınız. Saklanamazsınız. Her hayal kırıklığı batar gözyaşlarınıza, sımsıkı sarılsanızda mutluluklarınıza. O gözyaşları günden güne değiştirir bizleri. Artık dünden daha farklı yarından daha az farklısınızdır. Acılarımızdır bizleri biz yapan. Dipsiz kuyularında acılarını saklayanlar hiçbir zaman var olamazlar. Eksiklerdir, yarımlardır. Bağlılardır. Özgür değil acılarının esiridirler. Acıları ile var olanlar, kayıp vermekten korkmayanlar ise var olmaktadırlar. Gerçekten kayıp verebilenler özgür, acılarını görmezden gelmeyenler gerçek bir değişim halindedirler. Ve değişim, var olmanın ta kendisidir.