Bu duyacaklarınız, sesimin yankısından geriye kalanlar. Çünkü ben; bir metre yakınına yaklaşmadıkları, dibi görünmeyen o kuyunun dibindeyim. Kuyuya atladığımı gördüklerinden bu yana ölüyüm sanıyorlar; oysaki ben burada hiç olmadığım kadar diriyim.
Uzmanlar kuyunun derinliğinin, tam kestiremeseler de, 128 metreden fazla olduğunu söylüyorlar. Tabii bu; her zamanki gibi gerçeği duygusuz, insanı yarım kılan bir açıklama. Ben; birkaç ayrılık, yüzlerce şiir ve üç ruhsal ölüm kadar ölçtüm kuyunun aşağı yukarı derinliğini.
Gerçekliklerimiz ayrı olduğundan ve yaşamsal bağımız gereği, değer tablolarımız arasında bir ilişki kurmam gerekti. Onların puanlarıyla benim metrelerimin kesiştikleri -en azından yakınlaştıkları- kısımların yaklaşık değerlerinden ve “acı puanı” kavramından size biraz bahsedebilirim. Ama aramızda kalsın, olur mu?
Aslında basit. Kuyumun 1 metresi, onların 1 acı puanına karşılık geliyor. 1 acı puanını kazanmak için, yani dibe 1 metre daha yaklaşmak için ruhunuzun bir kolu varmış da o kol kopuyormuş gibi acı çekmeniz gerekiyor. Bunlar aşağı yukarı değerler tabii, küsuratlarıyla pek uğraşmadım.
Birkaç örnek vereyim. Ayrıldığım son tren garı 57 acı puanına denk geliyordu. Yani içinde bulunduğum tren, parçası olduğum şehrin garından kalktığı anda 57 acı puanı kazandım ve kuyunun dibine 57 metre daha yaklaştım.
Ayrılıkların değerleri de türlerine, nesnel zamanlarına ve nesnel yaşantılarına göre 1,57-33,08 acı puanı arasında değişiyor. Mesela; ilk görüşte aşık olduysanız ve tam o anda aşkınızın hayatında bir başkasının olduğunu öğrendiyseniz en fazla 1,58 acı puanı kazanırsınız. Değersiz bir acı anlayacağınız.
Hiç dokunamadığınız sevgilinizden uzak kalmanın acı değeri de oldukça düşük. Ben 3,42 acı puanı kazandım bundan. Bir kere öpmüş olsaydım 7,98 puan kazanabilecek ve cennetten taşma dibime daha çok yaklaşabilecektim. Kahretsin.
Şiddet görmenin acı puanı da türüne göre değişiyor. Fiziksel şiddete maruz kaldıysanız genellikle 87,6’dan yüksek bir acı puanı kazanırsınız. Psikolojik şiddet için aynı durum geçerli değil; muhtemelen abartıyor olursunuz ve puanınızdan kırarlar.
İçimi titreten şiirlerin, görüntülerin ve seslerinse onların puan tablosunda bir karşılığı yok; etkisiz eleman diye kabul görüyorlar. Bir zamanlar kuyunun dışındayken onlara şiir okuduğumda betondan suratlarına çarpardım. Bunun acısı da 13,3’tür diye tahmin ediyorum.
Acıyı ölçmek için çok garip ölçütleri var ama ben bu ölçütlerin ne olduklarını henüz çözemedim. Sanırım o acıyı ilk çeken, çıtayı belirliyor. Kriterin altında veya üstünde olmaksa mümkün değil. Bilirsiniz, her acı belirli derecelerde çekilir.
Bu arada puan tablosunun ya da kuyunun metresel değeri, evrensel ve standart değil. Bazen dönemden döneme, bazen de kültürden kültüre değişiyor. Mesela amcanız tarafından hamile bırakıldıysanız bu bazı kültürlerde 2 acı puanı kazandırırken, bazı kültürlerde de amcanızı oyun dışı bırakabiliyor. Bunu söyleyeceğim için üzgünüm ama sizin oyun dışı bırakılacağınız kültürler de mevcut. Kuyunun dışında duygu ve mantığın yeri pek yoktur.
Görüyorsunuz. Kuyunun dışı oldukça karmaşık. Zaten orada yaşamaya benim matematiksel zekam da yetmedi. Acımın değerini nedense hep yanlış hesaplıyor ve bu yüzden de onlar tarafından cezalandırılıyordum. Bazen ayıplayarak, bazen gülerek, bazen de dinlemeyerek cezalandırıyorlardı.
İşte, bu yüzdendir benim zifiri karanlığıma sadakatim. Onların dipsiz kuyu dedikleri bu sürgün, benim biricik evim.
Dizi: Anne with an E
Zeynep Uyumazer
2021-02-09T01:37:34+03:00ahahaha, çok teşekkürler :)
Zeze
2021-02-08T22:48:18+03:00İlginç ve güzel bir yazıydı. Kaleminize sağlık 😊
Zeynep Uyumazer
2021-02-08T22:24:02+03:00çok teşekkür ederim. :)
Aslı
2021-02-08T21:35:18+03:00Farklı bir öykü, güzel bir anlatım. Elinize sağlık, ben sevdim.