Günün yorgunluğunu üzerinden atamayacak bir halde, iki eli dolu eve doğru sahil boyu yürüyordu. Yolda yürürken yere bakardı. Ayakkabılarının delik yerlerinin acısı ile adımlarını sayıyor, evin yolunu hesaplıyordu. Kafasını kaldırmasını sağlayacak, yaratacak bir ses duydu. Gözlerine inanamadı, bir an elleri ayakları kendisini terk etmiş gibi hissetti, zor tutundu yanıp sönen direğe. Ellerinden poşetler yere düşmüş, ayakları toprakta sürünüyordu.

Sabahtan beri beklettiği, zar zor alabildiği cigarasını çıkarttı. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü kendine bile söylemeden acısını yaşamaya karar verdi. Ardı sıra çekti cigarayı içine, gevşedi, gözleri kısıldı, yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. Yanakları taşınamayacak kadar ağırlaşmış, dişleri beni göster diye bağırıyordu. İnsanın kendi acısına gülmesine ilk defa şahit olmuştu.