Ellerim cebimde, ıssız çöllerde ilerliyorum. Seni arıyorum belki içimdeki boşlukta. Sana ihtiyacım var. En çok sana. Çaldığım her kapı kapandı yüzüme. Okuduğum her mısra anlamsız duygulara kilitlendi. Üzüldüm, yıkıldım geri dönüşlerimde. Döndüm, döndüm bulamadım gidip de dönülmeyen kapını. Ne yöne baksam yedi güzel adama çıktı yolum. Aslında yediden bir eksik. Gelen geçenden adresini dilendim. Girmediğim yer, aşındırmadım yol kalmadı. Bir senin yolunu bulup da giremedim ben talihsiz.


Güneşler battı, nehirler kurudu, serçe kuşlar göçtü sıcak diyarlara. Ben arayışların en güzelini yaşadım seni ararken. Aramak bile güzeldi seni. Bir kitapta veyahut bir şiirde. Bulamasam bile aramak...


Sana ulaşanlardan dinledim hep destanını. Sen bir daha yaşanmayacak destan oldun dilimde. Anılar defterinde kurutulmuş gül yaprağı misali. Destanını söyleyen diller, dudaklar, kalpler coştu. Senin adın dudaklara bal kaymak oldu. Yoruldum, yoruldum, çağları aşan sıcaklığını aradım. Sensizlikte kavrulurken ben bir esinti aradım senden gelen. Ferahlatıp beni huzura kavuşturacak. Erimez sanılan kalıcı karları senin sıcaklığınla erittim. Bütün kaskatı kalpler, buzdan faniler seninle eridi. Çağlayanlara dönüştüm.


Şimdi Berat Hanım'ı arıyorum akışlarımda. Yeryüzünde ve hatta özellikle Maraş'ta ayağının değdiği topraklara ulaşmak için başımı taştan taşa vurarak geziyorum. Kullandığım yüz binlerce kelime senin acizliğinin bir katresini bile anlatamadı. Beni asırlar sonra boynu bükük bırakma. Sensiz ve sessiz ağlıyorum dolunaylı gecelerde. Zehra'dan farksızım, sürekli doluyor gözlerim. Sensiz olamayan beni sensizlikte bırakma.