Birinin hayatına öyle paldır küldür giremezsiniz. Girseniz bile bir yer bulamazsınız. Ayakta kalırsınız. İçeride olmak sadece dışarıdakiler için bir anlam ifade eder. Yani içeri girmeden önce bir düşünün. Ben burada bir yer bulabilecek miyim? Bulduğum yere ait hissedebilecek miyim? Bulduğum yer beni beğenecek mi? Peki ya benim içerimdekiler? Buraya uyabilecek mi, burası onlara uyabilecek mi? Buradakiler ve oradakiler birbirini mutlu edebilecek mi? Bir savaş çıkacak mı? Bir zafer kazanılacak mı? Sevgiden bahsedecek şimdi herkes. Sevgi her şeyi çözmeye yetmez. Sevgi içeriye girmeye ve içeride kalmaya yeter. Diğer şeyleri sevgiyle çözemezsiniz. Sevgi sadece var olan dertleri ertelemeye yeter. Ertelenen her şeyle bir gün karşı karşıya kalırsınız. Bu yüzden içerdeyken mümkün olduğunca hiçbir şeyi ertelemeyin, kaybedersiniz. Ya kendinizi ya da karşınızdakini, ya oradakileri ya da içerinizdekileri. Kendinizi kaybetmeyin. Çünkü o zaman içeride hapsolursunuz. Çıkacak kapıyı bilemezsiniz, sesiniz soluğunuz kesilir, doğru nedir unutursunuz, sadece sorular kalır elinizde. Bir yol var bilirsiniz ama haritayı kaybettiğinizden asla yolu bulamazsınız. Böyle bir durumda bahsedilen sevginin adı da değişir, tutsaklık olur. Ne kendinizi tutsak edin ne de içeriyi hapis. Sevgiden bahsedecek olursak, sevgi yeni bir deniz ve ortasında bir ada keşfetmektir. Denize aşık olursunuz ama yaşamak için sürekli yüzemeyeceğinizden adaya da ihtiyaç duyarsınız. Eğer şartları doğru kullanırsanız aşkınız sevgiye dönüşüp huzurla devam eder. Geceleri soğuk olur belki. Zaman zaman fırtınalar da çıkabilir. Dalga sesleriyle huzurla uyuduğunuz geceler ve huzurlu uyandığınız sabahlar da olabilir. Ama her denizin bir bedeli vardır.