Onu gerçekten seviyor muydum yoksa sevdiğimi mi sanıyordum? Kalbimin bir şekilde yanılgıya düşüp düşmediğini anlamalıydım. Beni çıldırtan bu duyguya bir anlam yüklemeliydim. Hislerim bir gerçek miydi yoksa zihnimdeki sanrılardan ve yanılsamalardan sadece biri miydi? Sevdiğimi afili kelimelerle ifade edebilirim sizlere lakin kanıtlayamam. Hiçbir gerçek sevgi kanıtlanmaya ihtiyaç duymaz. Fakat onu gördüğüm anda kalbimde aniden hoş bir çarpındı beliriyordu. İliklerime kadar hissediyordum acı veren bu tatlı hissiyatı. Gözleri gözlerime denk geldiği anda bir okyanusa düşüyordum sanki... Kayboluyordum gözlerinin o siyah derinliğinde. Çırpınıp çırpınıp duruyordum boğulduğum o okyanusta. Fakat her çırpınışta beni içine çekiyordu o süveyda. Teni tenime değdiğinde tüylerimde mahcub bir ürperti oluşuyordu. Tüylerim onun karşısında saygı duruşuna geçiyor olmalıydı... Kokusu kokuma karıştığında kendimi cennetin en güzel kokulu köşesinde hissediyordum... O müthiş, müessir kokusu oksijenim olmuştu ve bana cenneti hissettiriyordu. Varlığı evrime olan inancımı zayıflatıyor ve Tanrı'ya olan inancımı artırıyordu. İnanılmaz bir şekilde tesiri altına almıştı beni o efsunkar varlık. Ruhum, zihnim, bedenim onun varlığı karşısında donuyor ve hareketsiz kalıyordu. Mevcudiyetim onun varoluşu için yaratılmıştı sanki. Savunmasızdım ondan gelen tüm darbelere karşı... Bir tebessümü beni dünyanın en mutlu insanı yapmaya yetiyordu. Gülüşleri, gülüşlerimin doğmasına sebep oluyordu. Rüzgarda savrulan o kıvrak ve küheylan saçları bendeki asilliğini yükseltiyordu. Korlanan bir alevi andıran kızıl tellerinde adeta yanıyor, eriyordum. Zihnimde dolanan tek düşünce oydu. Zihnime daima artarak hücum eden bu düşten ne kadar yakınsam da içten içe hoşnuttum. Daha önce hissetmediğim beni göklere taşıyan eşşiz bir duyguydu bu. Hissettiğim bu yüce duyguların adı aşk değil de ne olmalıydı?