Kabusun bitmesi için uyanman gerekir, çünkü uyanana kadar her şey rüyadır...

Hiç fark ettiniz mi?

Biriyle kötü bir deneyim yaşadığımızda; konuşarak, kavga ederek, belki konuşmayarak ya da küfrederek, uzaklaşarak ya da sarılarak, bir derece affetmeye benzeyen, belki o kadar olmasa da öfkemizin azaldığını ya da en azından kırgınlığımızın hafiflediğini hissederiz. Bir zaman sonra ya hani, iyidir de bu duygu aslında. Eskisi kadar ağır değil, daha bile hafifsindir artık.

Ama o kişiyle göz göze gelmek istemezsin, ya da karşı karşıya geldiğinde bedenin iter, dilin döver, kalbin bile hızlı atar tehlike olduğunu sezerek...

Bu bedenimizin dahilinde, aklımızın algılamasında bir geçlik söz konusu olduğunu mu gösterir?

Yani şöyle de diyebilir miyiz: "Ne kadar artık özümde daha stabil olsam da, bedenim ve aklım seni almıyor, kalbim sana kırgın, gözüm seni görmek istemiyor, ben'i oluşturan her şey bana, kötü hissettiren bir reaksiyon veriyor."

Peki; özümüzde hissettiğimiz o iyi duygu mu, yoksa bedenin verdiği reaksiyon mu takip edilmesi ve uygulanması gereken?

Hangisi doğru?

Hangisinin dönüştüğü ve dahi dönüştürdüğü kişilik çok daha verimli bir hayat deneyimlemiş olur, binbir zahmetle gelebildiği dünyayı?

Ve tam bu noktada beynimin içinde parlayan bir soru: Böyle bir durum ve farkındalık içerisinde iken; karşıdaki kişinin anlama kapasitesindeki azlığı, duygusal veya fiziksel zeka farketmeksizin yetersizliğinin derecesini gördügümüz yerde doğan, bu iyi ile kötü arasındaki duygunun adı nedir tam olarak?