Tek kelime, tek hece: af.

Tek kelime, tek hece: aşk.


Rahman olan, Rahim olan, Hak olan; Hay olan Allah!

Yaratılanı affetmek, hiç hatırı yoksa da yaratandan ötürü en büyük sevaplardan değil mi? Anlamam edebi sözlerden, imgelerden, imlerden…


Kendi dilimden anlatayım, edebiyat dilini kullanırsam beceremem. Hoş, bu dille ne kadar becereceksem! Mekanikçi yönünden, demirci yönünden, içten yanmalı motorların prensibinden…


Köprü, düşünün ki asmasından, kemerine... Kemer köprü farklıdır diğerlerinden. Eğridir, eğiktir. O eğriliği sayesinde yüke dayanır. Diğer köprülerse yüke dayanmak için payandasına sırnaşır. Kemer köprü gibi eğik olun, payandasız engelleri aşarsınız. Kemer köprünün payandası Hak’tır, eğildikçe güçlenmiş, zorluklara katlandıkça sertleşmiş lakin yolcusuna Hakk'ın merhametiyle yol vermiştir... Köprü olun merhamete, sevgiye. Her yolcu sevap olarak eklenir mihenk taşınıza.


Potansiyel bir enerjiyle yüklenmişsiniz. Farkında olmadan daralan içiniz, sıkılan ruhunuz bir kıvılcım arar. Yol uzak, menzile varmak çetin gelir. Bir ilk hareket, bir kıvılcım gereklidir. Durağan bir aracın küçük bir buji kıvılcımından, yakılan yakıtın pistonu itmesiyle başlar. Krank milinin dikey hareketi dairesel harekete çevirmesiyle, aktarma organlarından tekerleğe yön vermesi menzile yolculuğun başlangıcı olsa gerek. Bu araç bize Burak olacak mı? Enerjimizi yakarken verdiğimiz co (karbonmonoksit), zarardan kâr hanesine dönüp yazılacak mı? Nasıl silsile, bir aracın hareketi dahi nasıl da tıpatıp bize benzemekte!


Demir!

Ham bir filiz. Dünyaya dışarıdan geldiğini Kur’an-ı Kerim bize bildirmekte. Yanmadıkça, pişmedikçe; doğal hali dahi manyetik alanı oluşturan güç, kutup ışıklarının görselliğini veren temaşa, yerçekimini oluşturan ana… Ocakta kızardıkça, çekiçle örs arasına sıkıştıkça, her darbeyle terbiyeye tabi olundukça, soğuk suya banıp merhametle sertleştikçe ne güzel kılıç olur! Bu kılıç aslını unutup zulüm mü edecek, adalet için, insanlık için Zülfikar mı olacak? İnsan nasıl da demir gibi… Harlandıkça, piştikçe, dövüldükçe daha başka bir insan olmakta...


Af!

Dilencisi değil miyiz affın! Kusurumuz ne olursa olsun Rabbimizden beklemez miyiz merhameti? Affetmeyen affolunur mu? En şerefli varlık insansa, ona yakışan en şerefli olgu afsa; affetmeli bir sonraki saniyeye dahi hükmümüz yokken, geç kalmadan!


Aşk!

Cinsiyetle bağdaştıranlara yuh olsun! Aşk içi tıka basa dolmuş taşmış sevginin en yüce merhalesidir. İçini boşaltıp sıradanlaştıranlara öyle kızıyorum ki! Fitnelik derecesinde zanla davrananlar. Bilin ki; aşk, ipe sapa gelmez egoların tatmini için araç değildir. Aşık, aşkından vazgeçiyorsa, mesele ne olursa olsun kavuşmayı erteleme cüretinde bulunuyorsa kandırmasın kendini! Ne aşıktır ne de aşkı bilmektedir. Mevlana nasıl vuslatı hasretle bekledi, ölüm gününe düğün dedi!

Aşığım diyenler sorun kendinize (en çok da ben!). Aşığım ama kime, ona mı, kendime mi? Karşındakine aşıksan gerçekten; kırılırsın, gücenirsin ama terk edemezsin, çekersin sineye. Katlanırsın, hüsnüniyetle duacı olursun, en kötü hallerinden dönmesini dilersin sadece. Lakin, kendimiz için sevmeseydik, kendimizi ondan çok düşünmeseydik düşer miydik bu hallere... Echo olmaya ne hacet, birbirimizi sevmek imanın aslı iken…


Selam üzerinize olsun…


Echo: Yunan mitolojisinde geçer. Kendine aşık olmuş ve cezalandırılıp nergise dönmüş kişi.