İnsanlar gündüzleri uyanmak için

Saatlerini kurarlar.

Bu uyanmalar kapı aralar;

Rutubetli fabrikalara,

Altın gününün konuşulduğu salonlara,

Dedikodunun veba gibi yayıldığı banklara,

Ve çocukların talimini amaçlayan dört duvarlara.

Talim, ah talim ne acı bir kavram.

Ayrıca günün yirmi dört saatinden,

Herhangi birisi için kurulmayan,

Kurulamayan

Veya kurulmak istenmeyen.

Bir saat daha vardır, akrep ve yelkovansız.

Aforoz Saati.

Çok masumane bir telaffuzu var değil mi?

Fiiliyatı ise toprak rengi sokakları,

Bezedi mankurtça, koyu kırmızı bir renge.

Aforoz da uyandırdı insanları,

Bir vakitler ölüme.

Şeklen ilga oldu.

Urganları küflendi çatı katlarında.

Arta kalan küller ise karıştı toprağa.

Aforozun yeni formu; reddetmek,

Tam bir imanla kabul etmek

Veya bam teline dokunarak,

Sürüklemek insanları dipsiz çukurlara.

Kılıçlar artık müzelerde.

Savaşlar için üç beş balistik füze,

Haddizatında yeterli öldürmeye

Yaşlıyı, kadını, çocuğu, hayvanı ve ağacı…

Savaşı çıkaran obur ise,

Her daim sevinçli,

Çocukları ile beş çayını aksatmıyor zaten.

Bizler, yani varoşta yalı sahipleri;

Tenkit eder, inşa etmeyiz.

Bilmeyiz, bilirler taifesindeniz havası estiririz.

Ne hikmetse, bileni de konuşturmayız.

Anlatanın dedikleri ise,

Ceplerimizi doldurdukça doğrudur.

Papağanı sever, kargaya küfrederiz.

Sûni Avrupalı Doğulu, böyledir işte.

Aforoz edildikçe,

Kendisi de başkasını aforoz eder.