yan odada kurudu hava, soludum 

kapı aralığından yavaşça sindi üzerime

kıyamet çanıydı ağlayış, küçük küçük tsunamiler getirdi peşinde

ve depremler dizleri dövdü, dizleri yeri inletirken 

saçları bu kez rüzgâr dağıtmadı mesela 

sol yanağı gamzelenmedi, sol yumruğu dişli çıktı, yendi 

uğultulu ses uyku sayıklamasında kaldı sanki

öyle ya sayıklamanın bir dili vardı 

sadece sayıklayanların bildiği ama iki kişi karşılıklı sohbet etmedi dillerini.

içine dökülen birkaç harf ezdi kalbin ritmini

hızlanmış olmalı biraz daha fazla atmasının ne zararı vardı şimdi

kuruyan havaya inat nemleniyordu beden

biraz önce ölüm halüsinasyonlarına ortak olmuştu hayaller

biraz önce ölüm halüsinasyonlarına tanık olmuştu yan oda

biraz önce yan oda ölüm kokmuştu sanki 

biraz önce kuru soğuk odada ölüm sızmıştı kapının aralığından 

biraz önce gölgesi vardı gözlerinde 

toprak atarak yükselecekti kuyudan biri ve kurtulacaktı elbette

duvarsız, nemsiz, sessiz kurtuluş.

tutanaklar tanık tutulacaktı ellerine 

evet... çünkü o toprağı eşeledi, hiç istemedi, gölgesi kazınmasın yerden.

gördü bir dalga bir buluta değdi.

gördü kuşlar kanatlarında ateşle süzüldü.

gördü elbet. 

ayağını hafifçe bastı, çok beklemedi,

sorsan daha yeniydi ayakları.

istemedi, istemediğini gördü gözleri.

sır dedilerdi, öyle ya zaten kimsecikler bilmez akıbetini sırrın.

ilk bilen kimseye söyle(ye)medi.

ey bilindik,

benimdir kuruttuğun soluğun sahibi 

benimdir çürüttüğün yaprağın tohumu

benimdir bu yabani otları talan edip anlamak zincirlerinin vurgunu

çarmıhın kıvrımlarına dolanıp bekleyen o kör kurşunu

sen ki boyun eğdiren ölüm halüsinasyonlarının oyuncusu

sen ki pençelerini ensemde taşıdığım suskun kaçış 

güzel olduğunu söylüyor kalanlardan birkaçı 

tam da dizlerim yeri titretirken, eğilip dururken ruhum 

vaktidir dirliğimin bağlarını çözmenin



vaktidir sırrın kemâline ermenin.




Fotoğraf: Kyle Thompson