Rengini aldığım acının göz bebeğindeyim.

Karşımda rüzgâr, soğuk ve yalancı güneş!

Ortadan bölünmüş, ıssız ve solgunum.

Adımların dahi duyulmadığı, ışığın usulca söndüğü,

Yerin kökünden sarsıldığı, gecenin kapıya dayandığı,

Tutuşturduğum tüm olmazların yandığı âteşi izliyorum.

Köhne diyârlar seslenmesin bana, zamân doldu.

Hani bir kuşun kanadı, defalarca kırılır da uçamaz,

Hani bir sevgi, büyüdükçe büyür de yerini bulamaz...

Tükenmiş tüm zerreleri taşıyorum, her ânımda.

Bilmem, başka nasıl tarîf ederim onulmazlığı.

Nasıl koyarım teraziye de tartarım ağırlığımı...