Babaerenlere sormuşlar: "Allah'la aran nasıl?" "Nasıl olsun!" Demiş,"Hep O'nun dediği oluyor."


İlk gençliğimde arabesk çalan dolmuşlar arkasında yazardı : "Allah'ın dediği olur." Bir de ağlayan çocuk posteri yapıştırırlardı arka camlarına.


Önceleri o ağlayan çocuğun bir köylü çocuğu olduğunu düşünürdüm. O yıllarda Kemal Tahir'in körduman ve sağırdere köy romanlarını okudum. Romantik köy düşlerimden, köylü milletin efendisidir'le kalkınacağız söyleminden çıktım. Köylü kurnaz, arsız, uçkuruna düşkün bozulmuş bir tipti. Öyleyse o çocuk bir işçi çocuğudur demeye başladım. Belki okula gidemeyecek, çalışmak zorunda kalacak bir çocuktu. Belki bisikleti yok diye ağlıyordu. Biliyordum , varoşlarda arabesk bir işçi sınıfımız vardı.


O ağlayan çocuk için bir şey yapamadık. O çocuk büyüdü, "Allah'ın dediği olur" dedi ve iktidara islamcı, İhvancı bir partiyi getirdi. O çocuğun gözyaşlarında boğulduk.


Erkek kardeşimin ağlamasını hiç istemezdim. O çocuk belirirdi gözlerimin önünde. Ülkemizde yük, çocuk bile olsa erkeklerin üzerindeydi, öğrenmiştim. Babam erkek kardeşimi resmi bir okula yolladığında kızdım. "Kendin işini hiç sevmiyorsun, bu devlete çalışılmaz diyorsun, ama çocuğu da kendi yoluna sokuyorsun" dedim. "Parası, geleceği garanti. Ne olacağı hiç belli olmaz" dedi. Bu devlet hala bozuk. Çocuklar hala ağlıyor. Allah'ın dediği bu değildi herhalde.


Bektaşiler devlet geleneğinden gelir. Devleti kurma, yönetme, savunma kanlarına işlemiştir. 1826 yeniçeri ve Bektaşi kıyımı dahi millete, devlete sadakati bozamamıştır. Kendilerini kollayan alevileri de bu yolda etkilemişlerdir. Devletle de olmuyor, devletsiz de olmuyor. Allah'ın dediği de " birlik, irilik, dirilik."