Dayanamıyorum,

Ağlamaktan şişen gözlerimin baş ağrısına dayanamıyorum.

Ağrılarla, sızılarla beraber yol yürüyorum.

Bu ağrılardan habersiz herkesin nasihatlarını dinliyorum.

Öylesine sinir bozucu ki bu insanlar...

Nefretimi hak eden en büyük mahluklar...

İlaçlarımın hepsini çöpe atıyorum.

Sonra dönüp kendimi o çöplükte buluyorum.

Çöplüğün sonsuz kirini taşıyorum.


Sonra dönüp aynaya bakıyorum:

Pırıl pırıl bir hayat içinde,

Üç beş naçizane sorunla mücadele eden bir kız tefekkür ediyorum.

Onu istiyorum, çarkı çeviriyorum.

Bana çıkana bak:

Ağrıların kahkahası!

Bu ne diye sızlanıyorum.

Aynam çatlıyor, bir parçasını elime alıyorum.

Ve ilk ağrı...

Kanayan elimi kalbime dayıyorum.

Kalbimin olmayan çekincesi,

Hatırlatıyor bana kanayan yüreğin yarasını.


Olmaz diyorum, haykırıyorum.

O aynaya bakarak tefekkür ettiğim o kızı istiyorum.

Aynam kırılamaz, kırılmamalı.

Tuzla buz aynamın imkansızlığı yordu beni.

Ne çok isterdim beni yoranın sadece o ayna olmasını.

Tükenişe geçen yazgımı

Görüyorum aynaların bir parçasında.

Ve elimin ağrısına mı yoksa yazgıma mı,

Bilmediğim bir haykırışla hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.

Aynanın bir parçasından hâlâ bana nasihat eden,

Mahlukları duyuyorum.


Bir kahkaha patlatıyorum.

Biri çıkıp "Gülmek sana pek yakışıyor" diyince,

Ağlarken bile gülmeye başlıyorum.

Sonra biri de kalkıp "Deli" yaftası vuruyor,

Ağlayışımı döven kahkahalarıma.

Tüm kırılan camları yüreğime saplıyorum,

Belki yüreğimi görürler de

İçleri ürküp kaçıp giderler istiyorum.

Onlar göremeden ben kör oluyorum,

Sonsuza kadar.


Nazlıcan Güngör-