Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek

Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum

Hep böylesi havalar besler fırtınaları

Korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek

Duymazdım durgun suların bezgin türkülerini

Alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim

Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı

Bu rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor

Esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım

Geri dönsem bile ben artık o ben olmayacağım

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek

Geri dönsem bile ben artık o ben olmayacağım

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek

Ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim

Beş numara lamba kederi var mısralarımda benim

Yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri

Deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş

Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi

Çığlık çığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin

Gök mavisi bir türkü dolanmış yüreciğime

Selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde - neyleyim

İnsan demişim kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum

Kaderim kaderleri demişim allı’nın kızı

Sen olmasan ben böyle uysal değildim

Böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim

Bir yangın sonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmiyecek

Yılandere ölüler yatağı helalim ölüler

Katran mazot bidonları paslı putreller

Kargalar üşüşmüş Ahmedo’mun ellerine kargalar

Ahmedo’mun düşlerine yılan çıyan doluşmuş

Garipler mezarlığı doymamışlar dünyası

Yıkılası karakuşak kurudere sırtları

Ahmed’om bir yaz bulutu bir varmış bir yokmuş

Fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin gözbebeklerinde

Vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar

Sen olmasan şu sabahlar olmasa

Şu benim büyük büyük susamışlığım

Bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım

Yılandere ölüler yatağı helalim ölüler

Rüzgar gibi bir ağustos geçti ellerimizden

Meyvalar bizi bal rengi günahlara çağırıyorlar

Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı

Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı

Malum o dramın en güzel perdesindeydik

Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı

Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik

Duracak vaktimiz yoktu bitmiştik

Her gören didik didik bizi denetliyordu

Biz kendi derdimize düşmüştük

Orda da akşamlar olacak allı’nın kızı

Kanlı mendil gibi ağustos akşamları

Şu benim çektiklerimi görmiyeceksin

Belki yanında başkaları başkaları olacak

Belki düşlerine bile girmiyeceğim

Gün oldu acıların şiirini yaşadım

Gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım

Bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı

Ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin

Dokunsan parmaklarıma ah tutuşacağım

Yine ağustos gelse elele versek

Sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan

Yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek

Güneşin bahçeleri emzirdiği saatte

Susamışlar aşkına, kandım diyesi

Uzun uzun öpüşsek

Yine ağustos gelse kovulsak cennetimize

Şantiye hiç durmadan ötse bağırsa

Lazoğlu büyük harflerle sövse işçilerine

Damlarda kaysı yarsalar rumeli göçmenleri

Dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini

Issız bahçelerden geçsek unutulmuş sokaklardan

Çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar

Bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek

Kendimizi dinlesek köklerin çığlığını

Seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini

Yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri

Biz yine kendi derdimize düşsek

Yere batan şehrin tek yalnızıyım

Yüzyılın ağrısını anlayarak çekiyorum

Ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler

Tepmişim rahatımı boynu bükük mutluluğumu

Yaşıyorsam erkekçe erkekçe yaşıyorum

İstemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu

Geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun

Kaderim kaderleri demişim allı’nın kızı

Ellerimi kemirmekten memnunum

Düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz

En güzel günlerinde gençliğimizin

Ölümden ötesini aklım almıyor

Beterin beteri var diyenlere inanmıyorum

İstesek cenneti kurtarabiliriz

Ben bir ışık için tepmişim rahatımı

Bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini

Bu yoksul yerleri anlıyarak seviyorum

Delice anlıyarak allı’nın kızı