ahlakın ne olduğunu anlamak için önce onu ilişkili diğer kavramlardan ayırmak gerekiyor.


bu kavramlardan bir tanesi ilişki. ilişki iki farklı organizmanın birbirini algılama ve buna uygun davranma becerisidir. ilişkilenme tek hücrelilerden itibaren canlılığa içkindir zira çevrenin farkındalığı ile evrimsel başarı arasında bir doğru orantı vardır. çevrenin farkındalığı mekânsal bir idraki vurgular ve organizma mekânın içindeki öteki organizmalardan bihaberse evrime yenik düşecektir. bununla ilgili en ikna edici çalışma escherichia coli bakterisi üzerine yapılan çalışmadır. taş-kâğıt-makas oyununu andıran şekilde özelliklere sahip üç aynı tür bakterinin beraber yaşamak için nüfuslarını kontrol alabildikleri ispatlanmıştır.(kerr vd., 2002)(nahum vd., 2011) bu temel ilişkiye bir örnektir, organizmalar çevrelerine ve çevrelerindekilere göre kendi eylemlerini yeniden düzenlerler. organizmalar arası iletişim ahlakın anlam temelindeki başlangıç noktasıdır. zira ahlak ancak bir grup içinde anlam ifade eder, yalnızın ahlaka ihtiyacı yoktur. günlük hayatta insanların birbirleri ile olan ilişkilerindeki özen ahlakın bir gerekliliği olarak yorumlanır ancak ahlak bu özene indirgenemez. örnekte de görüldüğü üzere canlılar algıları kadar iletişim halindedir ve kendilerini kurtarmak için diğerinin de yaşamasına izin vermeyi doğal bir strateji olarak benimserler.


ikinci ayrılması gereken kavram adalet. adaleti fiildeki özgür uzlaşma olarak tanımlıyorum. yani a işini yaparsam b isterim. a yaptım, b aldım. eylemi gerçekleştirerek harcadığım enerji karşılığında istediğimi aldım, o halde bu takas adildir. mübadelede taraflardan biri zayıf olduğunda ise buna yine adil diyebilir miyiz? eğer zayıf taraf önerilen sözleşmeyi kabul etmeye zorlanmıyorsa veya zayıf tarafın sadece hayatta kalmak ve üremek için yetecek alternatife sahipse, evet adildir. 100 birim malım var ve bunu 110 birim yapmak için yardımcı arıyorum. bir kişi alacağım fazladan 10 birimin 3 birimini almaya razıysa, kalan yedi birimin bana ulaşacak olmasından rahatsızlık duymaz. mübadele içerisindeki tam olarak bu nokta liberal mantık ile marksist mantık arasındaki farkı belirler, ancak buna daha sonra geleceğiz.


adaletin sadece insanlara özgü bir kavram olduğunu düşünürsek yanılırız. adaletin nüveleri köpeklerde(range vd., 2009) ve şaşırtıcı derecede anlamlı örnekleri kapuçin maymunlarında (wynne, 2004), makaklarda (massen vd., 2012), şempanzelerde (brosnan vd., 2010) hatta karga ve kuzgunlarda dahi görülüyor(wascher & bugnyar, 2013). bu örneklerde test son derece basit bir şekilde gerçekleştiriliyor: a işini yaparsan b miktar ödül alırsın. a işini yaptıktan sonra organizmaya b miktar ödül verildiğinde sorun yok. bir diğer organizma ile birlikte iş yaptıktan sonra kendisine verilen b'den az ödülü ve diğer organizmaya verilen b'den fazla ödülü gördüğü zaman bu organizmalar görevi yapmayı ya bırakıyor ya da savsaklamaya başlıyor. bu kanıtlar benim için adaletin sosyal organizmanın doğasında olduğunu sonucuna çıkarıyor. zira toplanmak her zaman bir başlangıç noktası ister ve bu başlangıç noktası güvenlik olduğu kadar faydadır da. siyaset bilimindeki temel korku politikası ve umut politikası arasındaki fark da burada yatar ancak bunu da ilerde detaylı göreceğiz. şimdilik bilmemiz gereken şey adalet iletişim kadar olmasa dahi sosyal canlıların pek çoğunda görülür ve ahlak kavramının temellerinden biridir ancak yine de sadece adil olmak ahlaklı olmak anlamına gelmez.


ayrılması gereken üçüncü kavram iş birliği. iş birliği hemen her çok hücreli canlıda görülebilir. iş birliği için birkaç temel gereklilik vardır. birincisi türün sosyal olması, ikincisi organizmalar birbirlerini tanıyabilmesi ve organizmaların iş birliğinde hile yapanları cezalandıracak kadar onlara yakın olmaları yani sık görüşmek zorunda olmaları. bu şartlar sağlandığında türlerde iş birliği kolaylıkla görülebilir. örneğin birlikte yüzen balıklar, v şeklinde uçan kuşlar ve cinsiyet rollerini sırasıyla deneyimleyen balıklar(fischer, 1980)(milinski, 1987).


işbirliğini biraz daha iyi anlamak gerekiyor bu noktada. iş birliği ile ilgili iki temel sorun var: birincisi iş birliği nasıl başladı ikincisi ise iş birliğini bozacak hileli davranışlar karşısında iş birliği nasıl hayatta kaldı? birinci sorunun iki yanıtı var: birincisi rastgele olsa dahi iş birliği stratejileri izleyenlerin stratejik olarak kazançlı çıktığını biliyoruz. iki iş birliği yapabilen organizma kendi türünü domine etmeyi başaracaktır. bu halde iki adet aynı stratejiyi izleyen organizma iş birliğini başlatmak için yeterlidir. ikinci yanıt ise daha basit. bir doğa olayı neticesinde organizmanın bir grubu bir yerde sıkışır. kendi aralarında akraba seçilimi sayesinde iş birliği başlar ve bu sonraki kuşaklara aktarılır. ben bu iki açıklamanın da aynı anda aynı yerde başlayabileceğini düşünüyorum, buraya tekrar değineceğim. ikinci sorunun yanıtına gelirsek buna ceza diyeceğiz. yani iş birliği yapan iki taraftan biri hile yaptığında bunun cezalandırılacağını bilirse daha az hile yapacaktır. zira gruptan dışlanmak sosyal canlılarda ölümle eş anlamlıdır.


o halde girişi hızlıca toparlayalım. organizmalar doğal olarak ve beyin bilincinden farklı olarak karşılıklı ilişkilere girerler, adalet ararlar ve iş birliği yaparlar. bu becerileri ahlak kavramının temelinde yer alır ancak bir araya gelmeleri ahlakı doğal olarak ortaya çıkarmaz. ahlak sadece insana özgü bir fenomendir ve kültürden doğrudan etkilenir. bu bölümün geri kalanında insana özel ahlakın evrimini michael tomasello'yu baz alarak temellendirecek ve eleştirilerimizi yönelterek tomasello'nun tablosunu düzeltmeye çalışacağız.


tomasello'nun ahlak teorisi

tomasello'nun kendisine geçmeden önce kitabında eleştirdiği üç tip ahlak kuramına bir göz atalım.

tomasello'ya şöyle bir giriş yapar; "insan ahlakının evrimiyle ilgili çağdaş teoriler şu çok geniş üç kategoriden birine girer; a-) evrimsel etik b-) ahlak psikolojisi c-) gen ve kültürün birlikte evrimi."(tomasello, 2017, s. 167). tomasello'ya göre bu üç teori de kendi teorisinin bir bütünlük içinde açıklayabildiği her şeyi açıklayamaz. tomasello'nun bu diğer üç teoriye eleştirisine kısaca değinelim.

evrimsel etik organizmaların karşılıklı çalıştıkça güçlerinin arttığını ve karşılıklılık süresince bedavacıları dışlamak için kurulan koalisyonlar aracılığı ile ahlakın geliştiğini savunur. ancak tomasello bu yaklaşımı karşılıklılığın gücünün insan ahlakına kadar uzanan süreci üretmeye yetmeyeceğini, karşılıklı bağımlılığın ancak bunu yapabileceğini, insan ahlakı denen sürecin evriminin çevresel baskılar sebebiyle insanlar birbirine "mecbur" olmadan gerçekleştiremeyeceği düşüncesindedir. eleştirisini şöyle toparlar: " evrimsel etikle ilgili açıklamaların en büyük eksiği, insan ahlakının "biz" ve kendi-öteki denkliği duygularına ne kadar bağlı olduğunu yeterince değerlendirememeleridir; zira bireyler, psikoloji düzeyinde işbirliği güdüleri ve tutumlarıyla sosyal etkileşime giderler."(tomasello, 2017, s. 169) yani insanlar az sonra detaylarıyla anlatacağımız şekilde kendi-öteki denkliğine ve "biz" anlayışına adım adım karşılıklı dayanışarak geçmiş olamazlar, buna zorlanmış olmalılar. mecburiyet olmadan bir ahlakın içinden evrileceği kadar uzun süreler iş birliği yapılamaz. zira nietzsche'nin de vurguladığı gibi "yaşam özünde , yani temel işlevlerinde yaralayıcı, hırpalayıcı, sömürücü, yok edici"'dir (nietzsche, 2011, s. 72) ve iş birliği bir canlı türünün doğasına işleyecekse bunu ancak çok uzun mecburi zamanlardan sonra gerçekleştirebilir.


ahlak psikolojisi ahlak kavramının psikolojik tarafına odaklanırken ana vurguyu beynin sezgisel tepkilerine yapar. ahlak psikolojisi temel olarak insanın ahlaki kararlarını sezgisel olarak aldıktan sonra beyninde rasyonelleştirdiğini, yani aslında insanların sezgisel grup yanlılığının normlaşması haline ahlak dediklerini iddia eder(haidt, 2012)(greene, 2013). tomasello'nun eleştirisi ise insanların rasyonel anlama yetilerine ve bu rasyonellik doğrultusunda hareket etme hallerine gereken değerin verilmediğidir. ona göre insanların ahlaki pozisyonlarında sezgisel durum değerlidir ancak bu durum rasyonel hareket ve karar kabiliyetlerini tamamen kısıtlamaz. elbette sosyal grup içerisinde ait olmak ve grubun faydalarında yararlanmak istemek normaldir ancak bu şekilde düşünmek insanların kendi gruplarına asla karşı koymayacakları sonucunu doğurur ki gerçek hayatta kendi grubuyla çatışan, karşı gruplara geçen, rakipler için ajanlık yapan pek çok örnek bulmak mümkün. eleştiri de tam olarak buradan, insanın ahlaki kararlarını verirken rasyonel davrandığının görülüyor olmasından geliyor.


gen ve kültürün birlikte evrimine gelirsek, tomasello insanların gruplara ayrıldıkça ayrı grupların normları altında doğup büyüyüp gelişerek farklı kültürel kalıplara sahip olunabileceğini kabul eder. ancak onun itirazı insanların bu gruplaşarak ayrılmaları sürecinin çok yeni olduğu ve bu sürecin öncesi değerlendirilmeden anlaşılamayacağıdır. yani insanlar son 20-30 bin yıldır gruplara ayrılmış durumdalar ve ayrılmalarına rağmen tüm kültürlerde görülen evrensel ahlak standartları vardır. bu da bize ahlakın kültürlerin evriminden çok önce ortaya çıkmaya başladığını kültürün ahlakın son aşamalarından biri olduğu sonucuna götürür.


literatürdeki en geniş ahlak teorilerini ve bunların eleştirilerini gördükten sonra tomasello'nun kapsamlı karşılıklı bağımlılık hipotezine geri dönelim.


karşılıklı bağımlılık hipotezi


karşılıklı bağımlılık hipotezi duygudaşlık ahlakı ile başlar. duygudaşlık ahlakı temeli akraba seçilimine dayanan ve ebeveynlerin çocuklarına karşı olan ilgilerini açıklayan en temel ahlak tipidir. evladınızı sevmenizi sağlayan tüm genetik ve hormonal faktörlerin tümü duygudaşlık ahlakını inşa ederler. ahlakın hikayesi tam olarak bu noktada gördüğümüz ve büyük maymunlarda da sıklıkla rapor edilen bir değişimle başlar. aynı ortamda bulunan primatlar akrabalarıyla kurdukları olumlu sosyal ilişkileri akraba olmayanlarla da kurmaya başlarlar, yani arkadaşlar edinirler(seyfarth & cheney, 2012). tomasello'ya göre ahlakın başlangıç noktası işte bu akraba olmayanlarla geliştirilen olumlu sosyal ilişkilerdir.


bu sosyal ilişkilerin bugün bildiğimiz ahlaka evrimleşmesi elbette kendiliğinden olmamıştır. ekolojik faktörler hayatı sapiens için zorlaştırdıkça sapiensler için iş birliği bir tercihten çok mecburiyete dönüşmüştür. zorlaşan şartlar sürekli ve güvenilir bir şekilde iş birliği yapmayanları hızlıca elerken birbirine dayanan sapiensler soylarını devam ettirmeyi başarabilmiştir. iş birliği yapanlar arasında ise yeni bir psikolojik kavram ortaya çıkmıştır: biz.


iş birliğinin mecburi olduğu ve işbirliği yap(a)mayanların elendiği bir ortamda iş birliği kavramı da gelişmek zorundadır. ortak iş yapacak olanların bu ortak eylemi sürdürebilmeleri için ortak bir zemine, birbirlerini tanımaya ve birbirlerinin yeteneklerine göre görev dağıtımına ihtiyaçları oldu.(tomasello, 2014)(bratman, 2014). bu ihtiyaçlar başarılı şekilde karşılandıkça bu ihtiyaçlara doğru yanıt üretebilenlerin genleri yayılarak zaman içerisinde sürekli gelişti.


artık iş birliği yapan taraflar birbirlerinin niyetlerini anlayabiliyor, rolleri paylaşabiliyor, ortak planlama yapabiliyor. sıçrama ise bu becerilere sahip olan sapienslerin zaman içerisinde birbirlerine karşı olan tutumları ve ortak olduklarında kendilerinden farklı bir şey olarak "biz"in bir parçası olduklarının idraki. tomasello'nun teorisindeki can alıcı noktalardan birisi burası. sapiens artık faydanın karşısındakinin kişisel eylemlerinden değil, karşısındakiyle oluşturdukları biz'in eylemlerinden geldiğini biliyor. bu haliyle de daha çok fayda için "biz"e çalışıyor. kendini biz için ikinci plana atması doğal olarak iş birliği yaptığı kişiden de bu tavrı beklemesine sebebiyet veriyor. "ben bize uygun davranacağım, sen de davran yoksa başka biriyle yeni bir biz kurarım" bu dönemin esas mantığını oluşturuyor. bu zeminde de iş birliğine uygun olmayanlar, yani yeteneksizler, hilebazlar ve benciller elenmeye başlıyor. kalanlar arasında ise rol dağılımları ortaya çıkmaya başlıyor. "ben ceylanları kovalayacağım, şu noktaya gelindiği zaman sen de çıkıp avla!". taraflar buradaki rollerin ne olduğunu ve nasıl uygulanacağını zamanla öğreniyorlar ve bu doğrudan faydayı artırıyor. büyük değişiklik ise bu rollerin iş birliği yapan tüm taraflarca biliniyor ve değiştirilebiliyor olması. "dün ben kovalamıştım sen avlamıştın, bugün benim bacaklarım ağrıyor sen kovala ben avlayayım". bu rollerin ne yapacaklarının belli oluşu ve ortak çalışma olmadan kimsenin bir şey alamayacak oluşu biz içindeki rollerin sapiens tarihinin ilk normatif kuralları olarak ortaya çıkış anını temsil ediyor

.

normatif kuralların ortaya çıkışı ve bu kuralların iş birliği yapan aileler arasında soy aracılığı ile aktarımı sapiens arasındaki ilişkileri de şekillendirmeye başlıyor. eğer iş dört kişiyle yapılıyorsa mutlaka bir iş diğerlerinden daha kolaydır. ancak o kolay iş dahi biri tarafından yapılmak zorundadır ve o iş olmadan grubun toplam faydası düşecektir. o halde biz içindeki herkesin faydada eşit hakkını kabul etmek gerekir. eşit hak da doğal olarak tamamen eşit paylaşım anlamına gelir. en ufak işi yapanlar bile en büyük işi yapanlarla aynı payı alacaksa o halde bedavacılara karşı ortak bir davranış, ortak bir cezalandırma gerekir. bedavacılara ve hilecilere karşı ortak tavır ortaya çıktığında ise grubun tüm üyeleri kınamanın biz adına yapıldığını bilir. sapiens artık ortağının bencil ya da hatalı hareketini gördüğünde, ortağının da hatalı hareketinin farkında olduğunu ve bu sebeple kınandığında ne için kınandığını bildiğini bilir. ortağı hizaya getirmek için ortak bir zemin ve ortak bir bilinç gelişmiştir ve biz'e uygun hareket etmeyen ortağı kınamak artık meşrudur.


biz konseptinin ortaya çıkışı ve sapiens tarafından kullanılışı süreç içerisinde bir diğer psikolojik süreci tetikledi. ortaklar birbirine sadık, rollerine bağlı ve faydayı eşitlikçi bölüşmeye hazır. bu ortaklar doğal olarak diğerlerine göre daha avantajlı ve etraftaki diğer sapiensler de bu ortaklığa dahil olmak istiyor. bu süreçte ise bu ortaklığa dahil olmak isteyenlere karşı tavır ancak biz'liğin kurallarını netleştirmekle mümkün. ayrıca artık sırf ceza görürüz ya da kınanırız diye değil, bilakis faydamızı artırmak için nasıl daha iyi bir biz oluruz sorusu gündemde. bu soru da iş birliği için negatif değil pozitif bir motivasyon sunuyor. tomasello bu sürecin tamamına ikinci şahıs ahlakı adını veriyor.


sonraki ve son aşama ise yine doğal sürecin bir neticesi olarak kendiliğinden ortaya çıktı. nüfusu artan insan toplulukları yavaş yavaş birbirlerinden ayrılmaya ve yeni kültürler ortaya çıkarmaya başladılar. bu farklı gruplar-kültürler birbirleriyle rekabet ettikçe diğer bir gruba karşıt temelde kendini örgütleyen yeni ve daha büyük bir biz ortaya çıktı. bu yeni kültür gruplarının rekabet edebilmesi ve hayatta kalabilmesi için ise kültürel ortak zemini temel alan yeni bilişsel beceriler ve kolektif maksatlılık geliştirdiler(searle, 1997). bu kolektif maksatlılık rolleri daha nesnel bir hale getirdi. bugün bir kişi avı kovalar diğeri mızraklar diğeri derisini yüzer diğer de avı pişirirken ertesi gün bu roller değişebilir. önemli sıçrama, insanların bu nesnel rolleri özümsemesi ve işlerin doğru yanlış yapılma yöntemlerinin kültür içerisinde onu tanımlayan ve onun selameti için olduğu kesin olan davranış kalıpları olarak anlamaya başlamasıdır. biz ve onlar ayrımı netleştikten ve yerleştikten sonra ise doğan sapiensler, içine doğdukları kültürlerinin değerlerini eylemlerinin en meşru dayanağı olarak tanıdılar. "böyle yapacağım zira bizden olanların hepsi böyle yapıyor. aynı şekilde sen de böyle yapacaksın yoksa bizden değilsin ve kötüsün-zararlısın". bu ikinci şahıs ahlakının büyük hale getirilmiş halidir temelde. kültür içindeki kurallar herkes tarafından herkes için yaratılmıştı doğal olarak herkesin herkese karşı sorumluluğu vardı. herkesin herkese karşı sorumluluğu demek birinin herkes olarak anladığı şeye karşı sorumluluğu demektir. herkes denilen bizin kuralları bozulduğunda bu durum bozan için sürülme ve genellikle ölüm anlamına geliyordu. sapiens grup üyeliğinin bu denli önemli olduğu bu binlerce yıllık süreçte kültürel grup ahlakına dayalı nesnel ahlakı ortaya çıkardı.(tomasello, 2017, ss. 16-17)


toparlarsak, tomasello'ya göre iç içe geçmiş üç ahlaktan bahsedebiliriz. en çekirdekte olan duygudaşlık ahlakı, iş birliği zorunluluğunun yarattığı ikinci şahıs ahlakı ve kalabalıklaşan insanların birbirlerinden ayrılarak kendi içlerinde yarattıkları nesnel-kültürel ahlaklar.


kendi hipotezime geçmeden önce ileride kullanacağım için jonathan haidt'e de kısaca değinmek istiyorum. jonathan haidt ahlak psikolojisi alanının en önemli düşünürlerinden sayılır ve tomasello'nun yukarıda verilen ahlak psikolojisi eleştirisi temelde haidt'e karşıdır. ancak bu eleştirinin tamamen haklı olmadığını sadece insan ahlakının farklı zamanlarını anlamaya çalışma girişimleri arasında bir çatışma olduğunu düşünüyorum. haidt'in teorisi görece daha basit. haidt ahlakın altı temeli olduğunu ileri sürüyor: özen ve zarar, adalet ve hile, özgürlük ve tahakküm, sadakat ve ihanet, otorite ve yıkıcılık, kutsallık ve yozlaşma.(haidt, 2007). haidt insanların bir kısmının bu altı temelden ilk üçüne bir kısmının ise son üçüne önem verdiğini ve insanlar arasındaki temel ahlaki çatışmanın buradan kaynaklandığını söylemektedir. bu iki grup insanı liberaller ve muhafazakârlar olarak ayırıyorlar ancak türkiye'de bu ayrımı yapamayız zira tüm kavramlar birbirine girmiş halde. ancak ileride türkiye'nin kavramsal haritasına daha yakından baktığımızda haidt'in kuramını daha münasip bir şekilde tartışabileceğiz.


haidt'in görüşü bana insanların kültürel olarak ayrılmalarından sonraki dönem için değerlendirilebilir geliyor. zira özellikle son üç temel, ikinci şahıs ahlakından ziyade nesnel ahlakın önemli olduğu toplumlarda ya da gruplarda ağır basıyor. ticaret gibi iki taraf arasında olan ve birden çok farklı tarafla da çalışılması muhtemel, yani grup bağlarının olmadığı ya da zayıf olduğu bir ortamda insanların daha anlayışlı ve adil olduklarını biliyoruz(henrich vd., 2005). yani bir toplumda pazar entegrasyonu ne kadar fazla ise adalet duygusu o oranda gelişmiş oluyor. ilk üç temel ise bireyin açısından meseleye yaklaşıyor. o halde haidt'in analizinin aslında tomasello'nun hipotezinin iki aşamasında hangi değerlerin öncelikli olduğunu göstermesi dışında bir ilerlemesi yok. ikinci şahıs ahlakı için özen-zarar, adalet-hile, özgürlük-tahakküm ikilemleri varken sadakat-ihanet, otorite yıkıcılık, kutsallık ve yozlaşma ancak üçüncü bir değere- yani nesnel ahlaka- atıf yapılarak anlaşılabilir. ilk üç ilke iki kişi arasındaki hukukun korunması amacını taşırken son üç ilke bireylerle grup arasındaki hukukun korunması içindir.


aile ve savaş olarak ahlak hipotezi


ben tomasello'nun hipotezinin temel alarak, ancak insan evrimine dair gözden kaçırıldığını düşündüğüm birkaç parçayı ekleyerek hipotezi evriltmeye çalışacağım.


benim hipotezim duygudaşlık ahlakı konusunda tomasello'ya yakın hatta duygudaşlık ahlakının sınırları konusunda de waal'ci bile denebilir. özellikle sosyal canlılar arasındaki ebeveyn-yavru ilişkisinin ahlak denilen geniş kavramı yaratabilecek yegâne başlangıç noktası olduğuna katılıyorum. ancak ikinci şahıs ahlakında tomasello'dan biraz ayrılmam gerektiğini düşünüyorum.


tomasello ikinci şahıs ahlakının insanlar arasındaki avcılık ve toplayıcılık sürecindeki iş birliğinin sonucu olarak düşünüyor. ben insanların duygudaşlık ahlakından ortak maksatlılığa geçişini avcılık toplayıcılık gibi karşılıklı iş birliği gerektiren eylemlerinden çok önce aile içerisinde gerçekleştiğini düşünüyorum. tomasello'nun kitabında hiç değinilmeyen bir nokta ile başlayacağım.


insanların evrim sürecinde maymunlardan ilk ayrıldığı noktanın ardipithecus ramidus olarak gösteriliyor. ramidus bilinen en eski bipedal hominindir. ramidus bugünün etiyopya'sında yaşayan, ortalama 120 cm uzunluğunda, pelvisi şempanzeden geniş, modern sapiensten dar, ağaçta yaşayan ancak yerde de yürüyebilen, hızlı koşamayan, maymunlar kadar iyi tırmanamayan ve tek eşli olduğu tahmin edilen bir canlı.(gibbons, 2009)(lovejoy, 2009)


yani sapiensin ilk atasının tek eşliliğe yatkın, iki ayağı üzerinde yürüyen ve yaşadığı coğrafya'nın yarattığı kuraklık sayesinde yırtıcılardan uzak bir yaşam sürdüğünü biliyoruz. o halde ikinci şahıs ahlakının iş birliği yapan herhangi iki insan arasında gelişen bir süreç olduğunu değil, özellikle kadın erkek arasında tamamlanmadan doğan bir yavrunun bakımı için seçilen davranış pratiklerinde olduğunu düşünüyorum. ramidus tek eşliydi ve tek eşli türlerde ebeveynlik ortaklaşa yapılan bir iştir. ayrıca ramidus'un ne mamyunlar gibi ağaçların ne de yırtıcılar gibi toprağın hâkimi olmadıklarını hatta epey kırılgan bir tür olduğunu da biliyoruz. o halde tomasello'nun açıklamaya çalıştığı rollerin iki avcı ya da iki toplayıcı arasında değil bir yavruyu hayatta tutmaya çalışan bir dişi bir erkek arasında geliştiğini düşünmek daha mantıklı.


tomasello evrim sürecini sen> ben (duygudaşlık ahlakı, evladımın canı için kendi canımı tehlikeye atarım), sen=ben (rolü ne olursa olsun, onsuz zayıf durumdaysam onunla iş birliği için eşitliği kabul ederim) ve son olarak biz>ben (hayatım gruba bağlıysa, grup için kendimi ikinci plana atmayı kabul ederim) üçlüsü üzerinden anlamlandırıyor. buna tamamen katılıyorum ancak hikâyede kadın erkek ve yavru, yani ailenin öneminin besin için ortak iş birliğinden daha önemli olduğunu savunuyorum. yavruyu hayatta tutmak için geliştirilen iş birliği bugünün besini için gerçekleştirilen ve sonrasında dağıtılan geçici iş birliklerinden çok daha önceliklidir.


duygudaşlık ahlakının ikinci şahıs ahlakına dönüşmesinin önündeki engeller yani aslında iş birliğini bozacak soruyu sapolsky çok iyi tespit ediyor: kimsenin iş birliği yapmadığı yerde ilk iş birliği deneyen "enayi" olacaktır. o halde iş birliği nasıl evrimleşmiş olabilir? girişte sapolsky'nin buna yanıtını söylemiştik ancak tekrar edelim;

1-)100 kişilik iş birliği yapmayanlar arasında iki adet bile iş birliği yapan olursa kalan 100 kişi onlara katılmak zorunda kalacaktır.

2-) türün bir grubu doğal olaylar sebebiyle bir yerde sıkışıp kalır. sonrasında ise akraba seçilimi yoluyla iş birliği gelişir ve ana gruptan koptuğu için iş birliğini geliştirmek zorunda olan grup ana gruba geri kavuşur ve böylece iş birliği esas grubu da ele geçirir. (sapolsky, 2021, ss. 350-351)


insanın evrimi ve kadının rolü tekrar düşünüldüğünde aslında bu iki senaryonun da insanlar için aynı şey olduğu ve bir aile içerisinde bulunduğu görülecektir. elbette bir gruptan kopup bir yerde mahsur kalma hikayesi yoktur ancak ramidus'un tek eşli eğilimleri düşünülürse zaten en az iki iş birliği yapan üye var demektir. tek eşlilik kadın kadar erkeğe de çocuğun kimden olduğu bilgisini verir. bipedal ramidus modern insanlar kadar olmasa da yine de çocuk bakımı için yoğun çaba harcamak zorunda görünmektedir. o halde duygudaşlık ahlakından ikinci şahıs ahlakına geçiş avcı toplayıcı sapienslerden çok önce ramidus tarafından atılmıştır denilebilir. zira a) iş birliği için zorunluluk (yavru) vardır b) iş birliği içinde rollerin ortaya çıkışı vardır (anne, baba) c) tek eşlilik karşılıklı seçim anlamına geldiğinden bireysel seçilimin de pozitif etkisi görülür (aşk, sevgi, tutku). taraflardan hangisi ihanet ederse etsin sonuç doğumu son derece masraflı olan yavrunun ölümü ve iki tarafın da soylarının kurumasıdır. bu açıdan bakıldığında münasip eş olmayanların elendiği birbirine sahip çıkan çiftlerin ise hayatta kalarak kendi sadık genlerini çoğalttıkları düşünülebilir.


tomasello'nun nesnel ahlakın ortaya çıkış hikayesini son derece mantıklı bulmakla birlikte; nesnel ahlakın ortaya çıkışının, kültürün kendini diğerlerinden ayırmasından çok, daha doğrudan bir savaş gerçeğinin neticesinde sivrildiğini düşünüyorum. insan nüfusunun arttıkça birbirlerinden ayrılması gayet doğal ancak bu ayrılmaları son derece münasip şartlar altında, dostça gerçekleşen etkinlikler olarak düşünmek naiflik olur. 190 kişiye ulaşmış bir grup düşünelim. dunbar sayısının üstü kadar insanın ayrılması gerekiyor. kim bunlar? hangileri kurulu düzenin ve 150 kişiyi doyuran bu çevreyi terk edip ne olduğunu bilmediği yerlere gidecek? merak ruhu güçlü olanlar mı? yoksa grup içi çatışmaları kaybedenler mi?


insanlığın evriminin başına ramidus'u tanımak için gittik. ancak o kadar eski olmayan hatta kıyaslayınca epey yakın olan roma ya da antik yunan dönemine bakalım. göreceğimiz ilk şey toplumun aileler olarak ayrılmış olduğudur. aileler arasındaki bir sorun çıkarsa -ki her zaman çıkar- kaybeden taraf eğer köleleştirilip öldürülmeyecek ise, sürülür. ben kültürler arasındaki farkın ve nesnel ahlakın bu sürgün, ölüm, egemenlik seçenekleri arasındaki süreçte ortaya çıktığını düşünüyorum.


190 kişilik grubumuza geri dönelim. her ailenin tüm yan ögelerle -teyze, dayı, bacanak- 20 kişi olduğunu varsayalım. gidecek olan 2 aile büyük ihtimal çıkan ihtilafı başlatan aile ve onu en çok destekleyen ailedir. peki ne olur da bu insanlar ihtilaflardan sonra aynı yerde yaşayamayacak hale gelirler? savaş yani bir grubun diğer gruba kendi hakikatini, kendi ahlakını dayatması.


savaşı bu noktada daha detaylı irdelemek gerekiyor, özellikle de erkekler için olan anlamını. savaş erkeklere ait bir fenomen değildir özellikle yavrularına karşı bir tehlike sezildiğinde kadınlar erkekleri gölgede bırakacak kadar savaşçıdır. ancak savaş halinde kadın erkek iş birliği, erkekleri savaşan kadınları da yavruları koruyan olarak ayırmaya meyillidir. insanlık tarihinde erkeklerin yavruları koruduğu kadınların ise savaşmaya gittiği bir iş bölümü biçimi ben henüz duymadım.

savaş birbirini etkileyen iki farklı dinamik yaratır. birincisi iç içe geçmiş üç ahlak çemberini (duygudaşlık, hakkaniyet, nesnel) ailenin içerisinde yerli yerine oturtur. duygudaşlık kadına, hakkaniyet erkeğe ve nesnel ahlak ikisine birden ait, aileye ait, hale gelir. kadın çocuğu, erkek kadını koruyacaktır. sonra tekrar barış zamanı ortak kurallarla hayat devam edecektir. ancak savaşın yarattığı ikinci dinamik bu anlaşmayı bozar. ikinci dinamik savaşı kazanan erkeklerin arasında gelişen bağlılıktır. hile yapanın, düşman olanın, kaçanın, ihanet edenin ya da elinden geldiğince savaşmayanların en ağır cezalandırıldığı yer galibiyet sonrasıdır. zira hilecinin eylemi tüm savaşanları tehlikeye atabilir. ancak daha önemlisi birlikte savaşan erkekler arasında gelişen hukuk savaş sonrasında da varlığını sürdürür. erkekler örgütlendikleri zaman onları durdurabilecek bir mekanizma yoktur. gelecekte ortaya çıkacak husumetlere karşı da erkeklerin birbirleri ile aralarını iyi tutmaları gerekir zira savaşı kaybetmenin ne demek olduğu bilinmektedir.


nesnel ahlakın oluşması için gereken ortak değerler, iyimser yazarların hayal ettiği gibi şarkılar söyleyen gruplar arasında demokratik ve çoğulcu bir şekilde belirlenmez. kurallar onu dayatabilecek olan yegâne grubun, yani savaşmış, deneyimli, kritik anlarda organize hareket edebilen, birbirlerinin gerçek fiziksel gücünü bilen erkeklerin kurallarıdır. savaşçı erkekler hakikati dayatabiliyorlarsa dayattıkları adil bir biçimde kararlaştırılmış hakikat değil, savaşçı erkeklerin kendi aralarındaki ve onlara en çok yarayan kurallardır. elbette tüm nesnel kuralların sadece bundan ibaret olması mümkün değil, bir etin nasıl pişirileceği, ne kadar uzağa pisleneceği gibi konular kültür içinde kendiliğinden yerleşebilir ancak savaşçı erkekler tarafından dayatılmış hakikati değiştirecek nitelikte bir değişiklik ya diğer bir savaşçı erkek grubundan ya da mevcut iktidarın değişen çıkarlarından gelir. aynı şekilde gruplar büyüdükçe yaşanan sürülme hadiseleri karşısında o gruptan gönül rızası ile ayrılmak isteyen gruplar da olabilir. ancak ben çoğu zaman motivasyonun bu olmadığı kanaatindeyim.


rekabet grup içinde süreklidir ancak her zaman savaşa dönmez. savaşa dönmemesinin sebebi rekabetin kurallarının belirlenip dayatılabiliyor olmasıdır. üstelik savaş görece daha büyük bir organizasyon gerektirir ve bu organizasyon çok masraflıdır. öte yandan gruplar arası rekabet genellikle doğrudan savaş demektir. her grup kendi alanını korumak için, zayıf görünen gruplardan çalmak ya da kendine ait olanı çaldırmamak için sürekli uyanık olmak zorundadır. savaş halinin artık her an olması bugün patriarşi olarak bildiğimiz sistemin temelidir. eğer her an savaş anıysa kadın ikinci planda oluşunu kabul etmeli ve grubun selameti için erkekler sürekli beraber vakit geçirmeli. böyle bir ortamda erkekler güçlü olmalı dayanışma içinde olmalı ve neyin doğru (gruba faydalı) neyin yanlış (gruba zararlı) olduğunu bilmeli, eğer bilmiyorsa öğretilmeli, eğer biliyor da uymuyorsa cezalandırılmalı. grubun içine doğan üyenin şekillendirilmesi için gereken sert müdahale yine aynı savaşçı erkek grubundan gelir. eğitim ortaya çıkmış kültür kendisine de fayda sağlayan dişinin eğitiminden de gelir elbette ancak konuşmanın dahi icat edilmediği, sapienslerin sadece jest ve mimiklerle anlaştıkları çok çok uzun dönemlerde bir tokat bir jestten daha akılda kalıcı olacaktır.


sonuç olarak ben ahlakı; memelilere ait duygudaşlık temelinde doğmuş, evrimsel baskıların yarattığı aileler aracılığı ile hakkaniyete dönüşmüş, hakkaniyetin yarattığı avantajın patlattığı nüfus sonrasında da savaşçı erkekler tarafından norma dönüştürülmüş bir ilişkilenme çeşidi olarak tanımlıyorum.



kaynaklar

1- bratman, m. (2014). shared agency: a planning theory of acting together. oxford university press.

2- brosnan, s. f., talbot, c., ahlgren, m., lambeth, s. p., & schapiro, s. j. (2010). mechanisms underlying responses to inequitable outcomes in chimpanzees, pan troglodytes. animal behaviour, 79(6), 1229-1237. https://doi.org/10.1016/j.anbehav.2010.02.019

3- fischer, e. a. (1980). the relationship between mating system and simultaneous hermaphroditism in the coral reef fish, hypoplectrus nigricans (serranidae). animal behaviour, 28(2), 620-633. https://doi.org/10.1016/S0003-3472(80)80070-4

4- gibbons, a. (2009). ardipithecus ramidus. a new kind of ancestor: ardipithecus unveiled. science (new york, n.y.), 326(5949), 36-40. https://doi.org/10.1126/science.326_36

5- greene, j. d. (2013). moral tribes: emotion, reason, and the gap between us and them. the penguin press.

6- haidt, j. (2007). the new synthesis in moral psychology. science, 316(5827), 998-1002. https://doi.org/10.1126/science.1137651

7- haidt, j. (2012). the righteous mind: why good people are divided by politics and religion (1st ed). pantheon books.

8-henrich, j., boyd, r., bowles, s., camerer, c., fehr, e., gintis, h., mcelreath, r., alvard, m., barr, a., ensminger, j., henrich, n. s., hill, k., gil-white, f., gurven, m., marlowe, f. w., patton, j. q., & tracer, d. (2005). "economic man" in cross-cultural perspective: behavioral experiments in 15 small-scale societies. behavioral and brain sciences, 28(6), 795-815. https://doi.org/10.1017/S0140525X05000142

9-kerr, b., riley, m. a., feldman, m. w., & bohannan, b. j. m. (2002). local dispersal promotes biodiversity in a real-life game of rock–paper–scissors. nature, 418(6894), 171-174. https://doi.org/10.1038/nature00823

10-lovejoy, c. o. (2009). reexamining human origins in light of ardipithecus ramidus. science, 326(5949), 74. https://doi.org/10.1126/science.1175834

11- massen, j. j. m., van den berg, l. m., spruijt, b. m., & sterck, e. h. m. (2012). ınequity aversion in relation to effort and relationship quality in long-tailed macaques (macaca fascicularis): ınequity aversion in macaca fascicularis. american journal of primatology, 74(2), 145-156. https://doi.org/10.1002/ajp.21014

12- milinski, m. (1987). tıt for tat in sticklebacks and the evolution of cooperation. nature, 325(6103), 433-435. https://doi.org/10.1038/325433a0

nahum, j. r., harding, b. n., & kerr, b. (2011). evolution of restraint in a structured rock–paper–scissors community. proceedings of the national academy of sciences, 108(supplement_2), 10831-10838. https://doi.org/10.1073/pnas.1100296108

13- nietzsche, f. w. (2011). ahlakın soykütüğü: bir polemik (z. alangoya, çev.). kabalcı.

14- range, f., horn, l., viranyi, z., & huber, l. (2009). the absence of reward induces inequity aversion in dogs. proceedings of the national academy of sciences, 106(1), 340-345. https://doi.org/10.1073/pnas.0810957105

15- sapolsky, r. m. (2021). davranış: en iyi ve en kötü haliyle insan biyolojisi. pegasus yayınları.

16- searle, j. r. (1997). the construction of social reality (nachdr.). free press.

17- seyfarth, r. m., & cheney, d. l. (2012). the evolutionary origins of friendship. annual review of psychology, 63(1), 153-177. https://doi.org/...1146/annurev-psych-120710-100337

18- tomasello, m. (2014). a natural history of human thinking. harvard university press.

19- tomasello, m. (2017). insan ahlakının doğal tarihi (2. bs). koç üniversitesi yayınları.

20- wascher, c. a. f., & bugnyar, t. (2013). behavioral responses to ınequity in reward distribution and working effort in crows and ravens. plos one, 8(2), e56885. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0056885

21- wynne, c. (2004). fair refusal by capuchin monkeys. nature, 428, 140. https://doi.org/10.1038/419447a