Aidiyet, ait olduğuna inanabilme sanatı, yerle yeksan oluşun taht'a çıkarılışı...
Bakmakla görmek arasındaki ayrım gibi olmak ve bulunmak arasındaki o ince çizgi... Orda bulunmakla orda olmuyorsun. Aklın kalıyor, gönlün kalıyor, için kalıyor. Ve en çok insan kendinden kalıyor. Bazı hâllerin geçmesi çok güç oluyor da güçsüzlüğe dahi şükranlarını sunuyorsun zira sevmekten ötedir bir kalp sıkışması veyahut da uzaklara dalıp gitmenin verdiği acı... İnsan, en çok içindekine aittir yani içi bildiklerine. Hani yedi düveli gezip de kapısının eşiğine baş koyamadığı kalbine... Mensubiyet, bir yüreğe mensup olduğuna olan inançtır vesselam. Evine geldiğindeki sıcaklıktır. Ve insan hep evine döner, içine yani içi bildiklerine. Boşluğun dahi yeri vardır ve yine insan içindeki mezarına gömülür, çünkü ölümlüdür kendi de içindeki de... Dil ikrâr edemez,gönül izhâr etmedikçe. Bir boşluğa da ait olunulabilir içimizdeki ölmedikçe...