Geleceği görmek için biraz da geçmişe bakmak gerekir. Geçmişte günümüzden farklı kurum yapısı görebiliriz. Önceden aile kurumunun başı olarak ataerkil bir yapı vardı. Yani baba getirir anne pişirir düşüncesi daha çok yaygındı. Kızların zaman geçirdiği kişi daha çok anne erkeklerin zaman geçirdiği kişi daha çok babaydı. Bunun sebebi bir nevi ileride kuracakları hayata hazırlamaktı. Çünkü onlar da böyle görmüştü. Bu aile kurumunun böyle devam etmesi savaşlara bağlı olarak şekillenmiş olabilir. Yani demek istediğim savaşların daha çok fiziksel olarak erkekler kuvvetli olduğu için erkeklerin gitmeseydi. Erkekler savaşlara gittiği için daha çok dışarıyla ilgilendiği dışarıdan ailenin ihtiyacını getirmek daha çok erkeğin görevi olarak görülüyordu. Bu durum tabi bu zamanlarda değişti. İş hayatına kadınların girmesi ile birlikte aile hayatı değişti. Çocuklar anne babayla aynı zaman vakit geçirmeye başladı.
Ekonominin değişmesi aile hayatını da etkiledi. Kadınlar çalışmaya başlamasıyla birlikte maaşının bir kısmını bakıcıya vermeyi uygun görüp çalışma hayatını seçmeye başladılar. Çocuklar anne babaya özlemle yetişmeye başladı. Bence daha hırçın ve şımarık çocuk duyguları görülmeye başlandı. Ekonomik özgürlük olduğu için çocuğun ilgi eksikliğini istediği oyuncakları alarak gidermeye çalışıldı. Gelecekte bu durumun değişmesi söz konusu elbette olur sonuçta değişmeyen tek şey değişimdir. Ben akımlardan yola çıkarak düşünmek istiyorum. Her akım bir sonraki akıma tepki olarak doğuyor bu yüzden kuramlar da önce kuram yapısının tersi olabilir. Mesela şu an çalışan anneler tarafından az çocuk sayısı daha uygun görülüyor. Ama ileride çocuk sayısı fazla aile yapısı görülebilir. Belki de kadınlar iş hayatında erkekler daha çok ev hayatında vakit geçirmek isteyebilir. Gelecekte yaşam tarzıyla aile yapısı da değişebilir. Mesela kent yaşamından ziyade daha çok köy yaşamı tercih edilebilir bu yüzden de daha fazla ekonomik özgürlüğe, daha çok çalışmaya gerek kalmayabilir.
EĞİTİM KURUMUNUN EKONOMİK YÖNÜ
Ben neredeyse herkesin öğrenmek için değil okuyup iş sahibi olmak için üniversiteye gittiğini düşünüyorum. Hatta bu konuda ciddi bir ayrım söz konusu özel üniversitelerin finansal olarak ayrımından bahsediyorum. Zengin iş adamının çocuğunun eğitimiyle sıradan memur çocuğunun eğitimi bir olmuyor. Özel üniversite sıralamasıyla hatırı sayılır bölümleri gidebilecekken devlet üniversitelerinde bu bölüme gidemiyorsun. Burada hem ekonomik hem statü olarak bir ayrım söz konusu biz tabi ki kapitalist sisteminin içerisindeyiz maalesef bu gibi durumları normal karşılamakla mükellefiz. Sistemin parçası olmazsanız sistem sizi dışarıda tutar. Şöyle düşünelim: Mesela bir devlet üniversitesindeki bilgisayar mühendisliği bölümü örnek veriyorum sadece herhangi bir bölüm üzerinden de bu durumu düşünebiliriz. Özel üniversitenin kullandığı materyalle devlet üniversitesi bir olmuyor. Öğrenme içinde tabi materyal de çok önemli bir faktör. Bilgisayar üzerinden örnek verdik. Özel üniversitede kullanılan son teknoloji bilgisayarla devlet üniversitesindeki bilgisayar ne yazık ki aynı olmuyor. Çoğu aile kendi için değil çocuğunun eğitim masrafları için para biriktiriyor ve harcıyor. Herkesin hakkı olan eğitimin bu kadar yüksek maliyetli olmaması gerekiyor. Bilginin bu kadar paraya dönüştürülmemesi gerekiyor. En yakınımıza Balıkesir Üniversitesine baktığımızda bile bu gibi bir çok örnekle karşılaşabiliriz. Çoğumuz sevmediğimiz bölümde, sevmediğimiz ödevleri yapıyor, öğrenme diyemiyorum ezberliyor.
Üniversite değil lise, ortaokul, ilkokul hatta anaokulu bile bu duruma giriyor. Lise zamanında 12.sınıfta temel lise gibi bir konu çıkmıştı. Maddi imkanı olan aileler çocuklarının okul puanı yüksek gelsin diye temel liseye gönderdi. Bu diğer insanlarında hakkına girmek demek. Ekonominin bu kadar da eğitim gibi önemli bir konuyu etkilememesi gerekiyor. Benim lise son sınıfımda devlet okullarında ücretsiz kurs çıkmıştı gerçekten buna hayran kalmıştım. Geleceğimizi, kişiliğimizi ,bilgimizi bu kadar belirleyen bir kurumda ekonomi gibi bir ayrıma yer olmamalı.