Doğduğu andan itibaren kendisini eğitir, aynı zamanda da kendisini eğitecek bireylere ihtiyaç duyar insanoğlu. Eğitimi ilk aldığı yer tabii ki de içine doğmuş olduğu ailedir. Ailenin verdiği eğitim, ailenin eğitime bakış açısı -bu noktayı ilerleyen paragraflarda açacağım- bireyin eğitimini, hatta toplumlarda yeni yetişecek olan neslin davranışlarını ve karakterini etkileyecektir. O halde rahatlıkla söyleyebiliriz ki ailenin eğitimdeki rolü sıfırdır. Aileye sıfır dememin sebebi; başlangıç veya etkisiz bir eleman olarak görmemden kaynaklanmamaktadır.


Sıfır deme nedenimi size anlatmak için basit bir matematik işlemi yapalım. Biliyoruz ki sıfır matematikte toplama işleminde etkisiz bir elemandır. Bir artı sıfır birdir veya iki trilyon artı sıfır iki trilyondur lakin öğrenmek ve eğitim her zaman sadece toplama işleminden ibaret değildir. Öğrenir, eğitilir ve bu bilgileri hayatta karşılaştığımız noktalarla kesiştiririz. İşte buradaki kesiştirmek toplama değil çarpma işlemidir. Çarpma işlemindeki sıfır yok edici elemandır. Bir çarpı sıfır sıfırdır veya iki trilyon çarpı sıfır sıfırdır. İşte, bu yüzden ailede başlayan ve ailenin yönlendirmesi ile devam eden eğitim, bazen en az iki elemana ihtiyaç duyan toplama işleminin etkisiz ama gerekli elemanı olur bazen de yanlış aile yönlendirmesi, ailenin eğitime bakış açısı ve ailede verilmeyen eğitim nedeni ile üzerine ne koyarsanız koyun çarpma işlemindeki yok edici eleman olur. Olay burada bir bireyin eğitimi değildir. Bireyler aileleri, aileler toplulukları, topluluklar ise toplumları oluşturur. İlk eğitimi, dünya görüşünü aileden alır, kendi kurduğumuz aile ile çocuklarımıza aktarırız, çocuklarımız da çocuklarına aktarır. İşte bu sayede eğitim, görüş ve gelecek toplulukların kaderi belirlenir.


Bireyi önceden toplum yapısına ve kültürüne göre şekillenmiş esaslarla amaca uygun yetiştirme amacına sahiptir eğitim. Bu neden ile toplumu oluşturan ailelerin kültür ve yaşam tarzına göre şekillenir eğitim. Örneğin; ailelerin genellikle muhafazakâr olduğu toplumlarda cinsellik ile alakalı dersler ayıp ve dinî inançlara ters düştüğü düşüncesi ile verilmezken İsveç gibi ülkelerde "seks eğitimi" adı altında cinsellik dersleri verilmektedir. Aynı şekilde cinsellik dersleri ile birlikte verilen aile planlaması derslerinin de önemi çok büyüktür.


T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1990 yılındaki "Canlı Doğan ve Bir Yaşını Doldurmadan Ölen Çocukların Analarının Eğitimi" adlı verilerinden; okuma yazma bilmeyen annelerin canlı doğan çocuklarının ölüm oranının okuma ve yazma düzeyi yüksek olan annelerin canlı doğan çocuklarının ölüm oranından yüksek olduğunu, yine T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 1990 yılındaki "Değişik İllerdeki Kadın Nüfusunun Okuma Yazma Oranları ve Doğurganlık Oranı" adlı verilerinden eğitim oranının düşük olduğu doğu illerinde sekiz ve yukarısı sayıda çocuk doğuran anneler ile karşılaşmaktayız. İşte burada ailelerin yaşam tarzları devreye girmektedir. Sanayi devrinden önceki Türk aile yapısında ve şu an sayısı aza indirgenemeyecek kadar çok ailenin içinde bulunduğu ve argo haliyle "eski kafalı" aile modeli eğitim kurumunu en çok etkileyen ve belki de gerileten sebeptir. Hepimizin çevresinde en az bir tane bu ideolojiye sahip aile ile büyütülmüş arkadaşı veya annesi/babası vardır. Kızlar okutulmaz, kadınlar sadece doğuran bir araç olarak görülür, üzerine biyoloji bilmediğini kanıtlarcasına kız çocuğu doğurduğunda kadını suçlarlar.


Az önce de bahsettiğim cinsel eğitim veya aile planlaması, hatta en kötü biyoloji dersini bile dini alet ederek ayıp ve edepsiz sayıp almayan, çocuklarının da görmesine engel olan bu aile yapısı engeller en çok da eğitimi. Halbuki biraz okusalar veya bazı konulara salt cinsellik olarak değil kendi bedenini tanıma olarak bakıp öğrenmek isteseler; cinsiyeti yumurta hücresinin değil de sperm hücresinin belirlediğini anlayabilir ve suçu kadına atmak yerine bunun doğal seçilim olduğunu kavrayabilirlerdi.

Bu bakış açısındaki erkek ve kadınları belki de suçlayamayız. Neden öğrenmedin? Neden kadın okumamalı? Veya neden eğitim sadece sizin için sayısal birkaç işlemden ibaret? Soramayız bu soruların hiçbirini çünkü onlara da bu bakış açısını aileleri kazandırdı. Bazı bölgelerde eğitim dünyaya ayak uydurdu, aileler de eğitime ve böylece "modern aile" doğdu. Bazıları ise şanssızdı, aniden değişen eğitim ile doğru kabul ettikleri bütün olgular ters düştü. Modern aile değişti, eğitim bu sefer de modern aileye uydu. İşte, bazı topluluklar ve o toplulukları oluşturan aileler eskide takılı kaldı, "eski kafalı" oldu.


Bu aile yapısına mensup olan bireyler hâlâ eskiden kalma gelenek, örf ve adetleri uygulamaya devam etmektedir. Buna örnek verecek olursak; berdel ve kan davaları hâlâ doğu kentlerimizde devam etmektedir. Eğitim ne olursa olsun aileler değişmediği ve bu duvarlar yıkılmadığı sürece eğitimi alacak bireyler olmayacaktır. Değişim kısa süreli bir şey değildir ve bu değişim birkaç kuşağa mal olacaktır. Bu nedenle şu an eğitimin modern aile yapısına göre değişmesi hâlâ berdel uygulayan bir aile yapısını çok da alakadar etmeyecektir.

 

Kaynakça:

ERÇELEBP, H. (1996). Aile ve Eğitim. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi.

Karaduman, A., Dikbayır, G., Yaratım, D., & Karakaya, Z. (1996). 1990'lı Yıllarda Türkiye'de Kadın. Ankara: T.C Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü.