Ah! Utancımdan bakamıyorum aynaya
Gözlerimin bana ait olmadığına emin oldum
Bunca zaman sonra
“Zaten,” dedi ellerim, “hiçbir şey ait değildi sana.”
“Balık,” dedim kadına, “intihar etmiş dayanamayıp sana
ya da yalnızlığa.”
“Yalan,” dedi balık, “ellerinin izi var boynumda.”
“Balıkların boynu olduğunu bilmiyordum,” dedim
“Cahillik,” dedi balık, “ne acı tat bırakır insanın ağzında
farkına varınca böyle anlarda.”
Hayret! Ellerim cevap vermedi hâlâ
“Her sessizliğin bir kabulleniş sayıldığı bu diyarda,
ellerim,” dedim, “fazla cesur galiba.”
“Aptallık,” dedi kadın, “fazla cesaret yakışır budalaya.”
“Ama kadın, sensin suçlusu her hatalarının
seni arıyor ellerim her dokunuşta
ve tutabilmek için görünenden fazla uzakta
en çok onlar bilmiyor nerede duracağını
en çok onlar yeniliyor sana.”
“Yalan,” diyor kadın, “cömertçe dokunuşların her kadına.”
“Doğru,” diyorum, “en çok onlar yanılıyor,
en çok onlar şaşırıyor yolunu
ellerimde teninin kokusu varsa hâlâ.”
“Sözlerine inanma,” diyor balık, “fazla ustaca.”
“Aptal balık,” diyorum, “daha fazla ölünemeyeceğini sanma.”
“Haklı,” diyor kadın, “karnım tok yalanlarına.”
“Ama kadın, anlamlı sanıyorlar her dokunuşu
ve anlamlı kılıyorlar her dokunuşu
sana dokunduktan sonra.”
“Bu ne cüret?” diyor kadın, “ellerinde kurumamış kanımla.”
Ellerim sessizliğini bozuyor sonunda:
“Haksızlık ediyorsun bana, her ipten aldım boynunu
bütün mezarları kazan ben olsam da.
Yine de ilk terk edilen ben oldum, ilk yalnız bırakılan.”
Araya giriyor hadsiz balık:
“Ellerin kin tutuyor, günah biriktiriyor, kan damlatıyor,
canlar alıyor arsızca.”
“Utanmadan,” diyor kadın, “ilk taşı ellerin atıyor her zaman.”
Sert bir rüzgar esiyor açık pencereden odaya
Kadına bakıyorum, yerde uzanan cansız varlığına
“Ellerimin,” diyorum, “bir bildiği vardır mutlaka.”