Hayatın akışında yer alan acılar ve zorluklar gerçekten sıkıcı olabilir. Tüm bu acıların içinde akışa kapılmak nasıl mümkün olabilir? Bu durumda, acıyı kabul etmek mi gerekiyor?


Belki de kabul etmek değil, acının kaynağını bulmak önemlidir. Eski öğretiler, acının kaynağının arzularımız olduğunu söyler. Bu felsefeye göre, belirli yöntemlerle arzularımızı kontrol edersek, bu arzular bizi rahatsız etmez ve dolayısıyla acı çekmeyiz. Ancak bu, tamamen hissiz bir duruma gelmemiz anlamına mı gelir? Bunu önceden bilemeyiz.


Mantık açısından düşündüğümüzde, bir sistemde bir parçanın çıkarılması genellikle o sistemin işlevini etkiler. Acaba hissettiğimiz arzular, hayatımızın hareket noktasıysa, bu arzuları sistemden çıkarmak mümkün müdür?


Eğer arzulardan kurtulmak tek başına bir çözüm değilse, acı dolu bir hayatın içinde nasıl akışta kalabiliriz? Belki de, suların akışına karşı direnmemek, küçük bir dal parçası gibi dimdik durmak yerine, bu sularla birlikte akarak ilerlemek daha anlamlıdır.