Ölümden neden bu kadar korkuyor insanlar? Kötü bir şeymiş gibi bakma için sebepleri ne? Çok kötü olduğunu düşündükleri faaliyetlerinin hesabını vermekten mi korkuyorlar? İnanç sahibi veyahut değil; Kimse görmüyor mu? Yaptıkları koca bir anlamsızlıktan ibaret. Legal/İllegal işleriyle bir süre eğlenecekler. Bir süre birilerinin canını yakacaklar, üzecekler. Dostları varsa eğer, onlara sırtlarını yaslayacaklar; ölüm karşısında sırtlarının hep boş olduğunu bilmeden, bilinçsizce. Dostları ölse yere düşecekler, kendileri ölse yerden kalkamayacaklar. Geriye bir düşünce bırakmak mı? Hırslı birileri gelecek, tüm o bıraktıkları düşünceleri, farkındalıkları yerle yeksan edecek. Daha güzel yemekler yemek mi amaç? Daha güzel mobilyalarda oturmak, daha kaliteli alkol, sigaralar içmek, en kaliteli arabaya binmek mi? Cidden mi?
Bu hayatın damarlarında akan ironiyi göremiyorlar. Temas ediyorlar hayatlara; bir karakterin inşasına yardımcı mı oluyorlar, yoksa bir hayatı yerle bir etmeye yardımcı mı oluyorlar bilmeden. Kelebek etkilerinin arasında, sırtları delik deşik, hassas kalpli insanları görebiliyorum. İçgüdüsel olarak vahşileşen, kendini en üst düzey korumaya alan. Kahvaltıda yediği reçeli, peyniri, domatesi anlatmaktan çekinen. Gel ki anlat her şeyi anlatabileceğini etrafındaki insanlara. Zaten yerden yalancı kaynarken, kim inanır ki senin doğruyu söylediğine? Hele tüm samimiyetini iyi-kötü dinlemeden sunan insanlar. Onların varlığı bir mit kabul ediliyor değil mi artık? Her yanımızdalar; sadece konuşmuyorlar, konuşulmuyor onlarla. Hayata karşı dik duruşlarından korkuyor herkes. "Bu kadar darbeye rağmen nasıl ayakta?" diye soruyorlar kendilerine. Deliler mi ne?
Kiminin alınları secdede, kiminin sırtı yerde. Alnı secdede olanın gözlerinin kapalı olmasını, karanlığa bakmaktan sayıyorlar. Sırtı yerde olanın gözlerini de sırtını yere getirenin gözlerinde. Işığı arayan her zaman tam olarak karşısında görüyor, yahut yaratıyor; onlar ise gecede ışık yok sanıyorlar.
Ölümden bahsediyorum ama buradaki anlayışınızın doğru olmasını umuyorum. Ölüm ile yaşamak, her şeye karşı anarşist olmak demek değil. Ya da tam tersi kadercilik penceresinden seyretmek. Anın içerisinde, gönlün ne istiyorsa yapmak. Özgürlüğü yakalamaktır ölümle yaşamak. Yapmak istediğin her şeyi yapmak değil de, yapmak istemediklerini yapmamaktır. Kendini özgürlük ile betimlemek yerine, betimleyerek özgürmeşmek. Seni bu dünyaya birkaç eşyanın, insanın bağlamamasıdır. Yüce gönüllü olmanın anlamıdır ölümle yaşamak. Can Yücel'in dediği gibi,
"Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak..."
Dünya'ya, bilmediğimiz veyahut hatırlamadığımız için, seçim şansımız olmadan geldiğimize inanırız. Var ya da yok; buradayız işte. Bitecek olan bu başlangıçta yapması mantıklı gelen nedir? Bize öğrettiklerinden ayrı, kendi keşiflerimiz nedir? En büyük keşif olan ölüme yürüyoruz zannıyla, ayaklarımızın koştuğu sırada; ne yapmak bize güzel gelir? Hırsızlık yapıp açgözlülüğümüzü beslemek ve doymayacağımızı görmeden buna devam etmek mi? Yahut açlığımızın farkındalığı ile, elimizdekinin ne kadar değerli olduğunu görmek için araştırmak, öğrenmek ve bu kavrayışların değerini bilerek onları uygulamak mı? Başka seçenekler var mıdır? Vardır. Tam ortada, hiçbir şey yapmadan durmak. Yolda gördüğünüz çimenden daha faydasız, hayata hiçbir şekilde müdahil olmadan yaşamak. Aczini kabul etmek bile bunu tanımlamaz. Aciz olduğunu bilmek bir basamaktır kişiye vaat edilen güce. Güç ise kullanmasını bilene yaraşan bir nimet. Yerinde ve zamanında, bir kapının kulbunu tutmak nasip olabilir; güç, onu çevirme fırsatını kullanmaktır.