Bu bir duyar yazısı değildir. Bu; sindiremediklerim, haykırışlarım, gözyaşlarım ve dile getiremediklerim...


Bazı filozoflar dilin yöresel, düşünceninse evrensel olduğunu söylüyorlar; haklılar da. Hiçbir zaman düşüncelerimi olduğu gibi aktaramadım sözcüklere. Fakat şu an o kadar yöresel bir acı taşıyorum ki yüreğimde, çok da zor olmayacak sizin de bildiklerinizi anlatmak...


İnsanın hak arayışından daha doğal bir şey olamaz hayatta ve insanın hakkını yemekten daha iğrenç bir şey de yoktur. Ne dinin ne ırkın ne dilin ne cinsiyetin sorun olmadığı bir an dilemek istiyorum. Çünkü biliyorum ki bir andan fazlasına o ana ulaşmadan ulaşamayacağız. Sadece bir an tüm dünya huzurla gülümseyebilse bunu durduramayacağız.


Bugün yaşananlarsa, tarihe bir not düşmek gerekirse, bizi en büyük tehlikenin kollarına itiyor. Umutsuzluk tehlikesi!


Bugün bir erkek ekonomik baskıdan ve kaldırabilecek imkan bulamadığından kendini yakıyor. Bugün bir kadın, cinsiyetine yapılan baskıyla nefessiz kalıyor. Bugün bir çocuk mermilerin hedefi oluyor.


Sanki kültür aktarımı yapılırken sevgi, saygı, erdemler unutulmuş; sanki insanı insan yapan düşünmesi değil de tanımadığı inancı, cebindeki parası, tek bir cinse yüklediği namus anlayışı olmuş. Sanki aklın ipi çözülmüş de düşünmeyenlerin silahı olmuş...