Zaman kum saatinin taneleri kadar acımasız ve gidişi yönlendirebilen biri olamadım hiç. Devrik cümlelerden duygusuzluğu ceplerimde taşır halimi kucaklamaya gidiyorum bazen. Diğer günler normal geçse de fırtına kolay dinmiyor. Yağmurlu günler peşimi bırakmıyor. Hayat yağmurlu günleri şifaya dönüştürmeye yarayan insanlar denk getirebiliyor. Ben darmadağınım. Eksikliğin içinde fazla, fazlalığın içinde eksik. Kendimi dışlamıyorum sadece aynı görmüyoruz dünyayı bunu biliyorum. Ben olanlara ayak uydurabiliyorum ama uydurulabilen bir ruh uçucudur genelde. Kalıcı değildir. Eşleri bulma oyununda eşi olmadığının bilincinde gibi ilerliyorum. Bazı günler birbirine denk yapbozların tahta parçalar halinde birbirini buldukları evrenlere nasıl inandığımı düşünüyorum. Bu an bana bu kurguyu mümkün kılacak tek bir taş vermiyor. Tahta parçaları birleşmiyor. Buraya bırakacağım son yazı bu olacak şubat için. Sanırım bundan sonra her ay sadece bir tane bırakmaya çalışacağım. Aylar nasıl geçiyor bana hatırlatsın istiyorum. Yaşıyor muyum yaşıyor musun yoksa küfleniyor mu yaşamsızlığımız? Bazen çok üzülürüm eski anılar kapımı çaldığında anlatacak bir canlı bulamam biriktikçe birikir ve beni kaplar sonunda. İşte yeni bir kabuk derim insanlardan uzakta durmaktan çekinmem. Dürüst olayım bazen geride yürürüm üçlü gruplar arasındaki üçüncüysem bazen de önden. Arkada kalıp kedileri ağaçları köpkeleri ve halkın gündelik yaşamını incelerim. İnsanları bir tek böyle yaşanılabilir buluyorum zihnimde. Yorgunum hiç dinlenemedim hiç yetmedi. Sonsuz bir uykudan soğuk beni uyandırmış gibi uyanıyorum her gün. Sarmalana sarmalana bir dünya varlığıyla kırılganlığımla öylece kıyıda uyuyakalmış gibi hissediyorum. Sanki tanıdığım herkes taşınmış da ben beş yıl orada soğukta uyumuş gibi. Kimse gelip uyandırmamış gibi. Ya da giderken beni hatırlamamışlar gibi. Biliyorum ki bu doğru değil. Sadece kendimi anlatamayışımın bana yansıttığı olumsuz yargı. Hakkını yiyemem kimsenin, görüldü ama ben soğukta uyuyakalmıştım. Biriyle paylaşmaktan utanmıyorum. Dayanabilsem tutardım da zaten içimdeki nar tanelerini saçmazdım. Üzerimde lekeli bir kıyafetle dolaşır gibi ilerliyorum yılları. Bir ara bir tek ben göremiyordum lekeli olduğunu, şimdi herkes görebiliyor. Şimdi klasik bir ağlama rutininden sonra bir şarkı bırakmak istiyorum. Cümleleri seven bir yabancı olarak. Devrik cümlelerimi mazur görün şiir yazarken kendimi kaybettiğim zamanlardan bir hatıra. Hala vedalaşamadık. Hayatımın kurgu rayları gibi paslı ve devrik bu aralar. Aslında her şey çok gerçek olduğu için kurguya kaçan biriydim unutmuşum. Şimdi son beş yıldır her şey hem gerçek hem de çok keskin bu yüzden kurgu ruhumu okşamıyor avutmuyor beni. Yine de cümlelerle oynuyorum tek başıma. Yıldızları gören insanlar azalıyor. Jose Feliciano'dan "The Windmills of Your Mind" dinliyorum. İki cümle bırakıyorum: "Like a door that keeps revolving in a half forgotten dream" ve "Half remembered names and faces but to whom do they belong". "Yarı unutulmuş bir rüyada dönmeye devam eden bir kapı gibi" "Yarı hatırlanmış isimler ve yüzler ama onlar kime aitler?" Şarkının ilk kısımları bana hayatı tanımlayan birini anımsatıyor. Daha iyi anlatılır mıydı bu döngüler bilmiyorum. Aklındaki yel değirmenlerine çözüm ve huzur diliyorum ve kendiminkilere de. Uyandırdığın için teşekkür ederim. Hoşçakal.


Denk geldiğin bir yabancı

Sevgilerle Güzçiçeği