Bölüm 5: Kırık Kalbin Tesellisi

Sakin sakin kitabımı okuyup bir yandan da acaba beğendim mi bu kitabı, bana ne kazandırdı diye düşünürken beşinci bölüme geldim ve Kırık Kalbin Tesellisi bölümünün Schopenhauer üzerinde ilerlediğini gördüm. Schopenhauer, kadınları böylesine küçük gören biri; gerçekten kalbi kırılmış olabilir miydi? Tam o anda anladım, bu iki olay arasındaki sebep sonuç ilişkisini yanlış kuruyordum. Kalbi kırıldığı için kadınları küçük görüyordu, işte doğrusu buydu.

"Hepsinden çok hoşlandım, ah bir de beni isteselerdi." diyor. Sonra şu görüşü geliştiriyor: Bir tek, cinsel güdülerle bulanıklaşmış erkek zekası, bu ufak tefek, dar omuzlu, geniş kalçalı, ve kısa bacaklı cinsi, cins-i latif diye adlandırabilir. Bununla da kalmayıp çok eşliliğe olumlu düşünceler besliyor ama evlenmeye, evleneceği kişinin ailesini öne sürerek olumsuz bakıyor. Ta ki kırk üç yaşında evliliği tekrar düşünüp, on yedi yaşındaki bir kıza üzüm uzatıp, reddedilene dek. Kız olaydan günlüğünde şöyle bahsediyor: Üzümleri yemek istemedim, yaşlı Schopenhauer onlara dokunduğu için midem bulandı, avucumu açtım, salkım yavaşça kayarak suya düştü.

Parengo ve Paralipomena adlı kitabıyla ünlenince kadınlar ona ilgi göstermeye başlıyor, bu ilgi de filozofun düşüncelerini yumuşatıyor. Kadınların egolarından vazgeçebilme ve kavrama yeteneklerinden bahsetmeye başlıyor. Ama beylik laflar etmekten de geri durmuyor ve şöyle diyor: Koskoca bir ömür önemsiz, dikkate alınmayan biri olarak yaşıyorsun; tam perde kapanırken davullarla çalgılarla çıkageliyor, sonra da bunun önemli bir şey olduğunu düşünüyorlar. Bu sözüyle; kadınlarla ilgili düşünceleri, kadınların ilgisiyle değişen filozofun, gelişmelerle tatmin olmadığı söylenemez, sadece senelerin kırgınlığını dile getirdiği söylenebilir.