"Doğaötesi başkaldırı insanın kendi koşulunun ve bütün evrenin karşısına dikilmesidir. İnsanın ve evrenin ereklerini yadsıdığı için doğaötesidir. Köle durumu içinde kendisine verilen koşula karşı çıkar; doğaötesi başkaldıransa, insan olarak kendisine verilen koşula. Ayaklanmış köle benliğinde efendisinin kendisine davranışını yadsıyan bir şey bulunduğunu kesinler; doğaötesi başkaldıransa, evrence yoksun bırakıldığını bildirir. Her ikisi için de yalnızca basit bir yadsıma söz konusu değildir. Her ikisinde de bir değer yargısı buluruz, başkaldıran kişi işte bu değer yargısı adına yadsır durumunu benimsemeyi.

Şurasını da belirtelim ki, efendisine karşı çıkan köle bu efendiyi bir varlık olarak yadsımayı düşünmez. Efendi olarak yadsır onu. Onun kendisini, köleyi, gereklilik olarak yadsıma hakkını elinde bulundurmasını yadsır. Efendi bir gerekliliğe uymadığı ölçüde düşer. İnsanlar herkeste herkesçe benimsenen, ortak bir değere dayanamıyorlarsa, insan için insan anlaşılmaz kalıyor demektir. Ayaklanmış insan bu değerin açıkça benimsenmesini ister, çünkü sezer ya da bilir ki, bu ilke olmazsa, yeryüzünde karışıklık ve cinayet egemen olacaktır. Başkaldırı edimi bir açıklık ve birlik savı olarak belirir onda. Aykırı gibi görünecek ama en basit ayaklanma bile bir düzen eğiliminin belirtisidir.

Bu betimleme, satırı satırına, doğaötesi başkaldırana uyar. Başkaldıran kişi parçalanmış bir dünya üzerinde dikilir, onun birliğini ister. İçindeki adalet ilkesini yeryüzünde işbaşında gördüğü adaletsizlik ilkesine karşı çıkarır. Öyleyse, başlangıçta, bu çelişkiyi çözmekten, elinden gelirse, adaletin ya da, sabrı tüketilirse, adaletsizliğin, birleştirici egemenliğini kurmaktan başka bir istediği yoktur. Çelişkiyi göstermekle kalır şimdilik. Doğaötesi başkaldırı, ölüm yüzünden bitmemiş, kötülük yüzünden dağınık yanıyla, yaşama ve ölme acısına karşı mutlu bir birlik isteğidir. İnsanlık koşulu genelleştirilmiş ölüm cezasıyla tanımlanırsa, başkaldırı, bir bakıma, onunla çağdaştır. Başkaldırmış kişi bir yandan ölümlü koşulunu yadsırken, bir yandan da kendisini bu koşul içinde yaşatan gücü yadsır. Öyleyse doğaötesi başkaldıran ille de tanrısız değildir ama ister istemez kutsala sövücüdür. Ne var ki, Tanrı’yı ölümün ve en büyük aykırılığın babası olarak gösterirken, her şeyden önce düzen adına kutsala saygısızlık eder."