Céline Sciamma’nın, Cannes Film Festivalinde “En İyi Senaryo” Ödülünü Kazanan Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi, naif bir aşkın anısını şiirsel anlatımıyla belleğimize kazıyor.

18. yüzyıl Britanya’sında geçen hikâye daha sonrası için dönüşeceği ölümsüz aşkın ilk kıvılcımlarını, zamanı durdurup bakışlara sığdırarak anlatırken, bakışların gücünü, bakmanın ve bakılan yerde görüleni, dile getirmeden hissettiriyor.


Alev almış bir genç kızın portresi (Portrait de la jeune fille en feu 2019) kadınların dünyasını, erkeğin anlatmadığı ve erkeğin olmadığı hikâyesiyle zarif bir şekilde işliyor. Her sahnesi bir resmi andıran görüntüsüyle, masalsı bir atmosferi olup mutlu bir sonu olmadığı için gerçeklik anlayışımızı sarsmıyor. Ressam olan Marianne (Noémie Merlant) bir gün izole bir adaya evlenmek üzere olan genç bir kızın düğün portresini yapmak için gider. Marianne, portresini yapacağı Héloise (Adéle Haenel)'nin bundan haberdar olmayacağını öğrendiğinde, yapılacak olan portrenin basit bir resimden daha fazla şey ifade edeceğini anlıyoruz. Marianne, böylelikle Héloise’nin istemediği bir evliliğe hazırlanma sürecini izlerken, iki kadının birbirini keşfetmesi ve aralarında doğacak olan duygular, bizi ikisinin dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor.


Gün içinde birlikte yaptıkları sessiz yürüyüşler, aralarındaki sessizliğin ne zaman bozulacağını merak içinde beklememize sebep oluyor. Marianne, portreyi yapabilmek için Héloise’nin kulaklarını, yanaklarını, ellerini her fırsatta incelerken, bu içe dönük genç kadını yüzünün her noktasını ezberleyerek keşfetmeye başlıyor. İki kadının bakışları kesiştiği an, akmayan bir zamanın içinde kendimizi bulmamız, bakışların gücünü gözler önüne seriyor. Marianne, gülümsemesinin nasıl olduğunu bilmediği Héloise’nin güleceği anı beklerken, biz de genç kadının nasıl gülümsediğini ve gülümsediğinde filizlenecek çiçekleri düşünüyoruz.


Orpheus Miti: Yitirilmiş Bir Aşk

Marianne ve Héloise’nin hikâyesine Orpheus ve Eurydike’nin hikâyesi karışınca, filmin derinliği daha sonrası için ipuçları vermeye başlıyor. Filmde geçen mite göre Orpheus, yılan sokmasından ölen karısını kurtarabilmek için bütün belaları aşarak ölüler diyarına ulaşır. Hades, Orpheus’a yeryüzüne çıkana kadar arkasına dönüp bakmama şartı koyarak, karısını almasına izin verir. Bütün adımlardan sırasıyla geçen Orpheus, yeryüzüne son basamak kala dönüp arkasına bakar ve karısı bir anda yok olur. Bizim aklımızda tek bir soru işareti kalır. Aşkı için her şeyi göze alan Orpheus, neden son anda dönüp karısına baktı? Onu bakmaya iten şey sadece merakı mıydı, yoksa karısını kurtaramayacağını biliyordu da ona son kez bakıp veda mı etmek istedi?


Veda Zamanı Geldiğinde

Marianne, portreyi tamamladığında artık gitme zamanının geldiğini biliyoruz. Yaşanacak her şey bir portrenin yapım aşamasından bitimine kadar bir süreye sığdırılmış ve Marianne, hafızasının derinliklerinde olacak bu zaman dilimini ve o zamanın içini dolduran Héloise’yi ardında bırakıp evden ayrılır. Héloise, son bir kez bakmak istediği Marianne’ya; arkanı dön, derken, kapanan kapıyla birlikte her iki kadın birbirinin anılarına karışıp gözden kayboluyor. Orpheus miti, her ne kadar yitirilmiş bir aşksa, Marianne ve Héloise’nin aşkı anılarda ölümsüzleşecek bir aşka dönüşüyor.


Marianne, “onu en son gördüğümde o beni görmedi,” dediği Heloisé’ye, hep başucunda kalacak bir kitabın 28. sayfasına bir yarısını bırakır gibi kendini resmettikten sonra Héloise 28. sayfaya sığdırılmış bir anının izini sonsuza kadar saklayacaktır. Marianne, onu en son gördüğünde Vivaldi’nin “Dört Mevsim” konçertosu iki kadının kulaklarında hiç bitmeyecek bir sese dönüşür. Héloise’nin gözyaşları geride kalmış bir zamanı hatırlayıp veda ederken, kahkahaları da yeni bir mevsimin başladığını hatırlatıyor. 


Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi, son sahnesiyle “Beni Adınla Çağır” (2017) filminin finalini anımsatıyor. Elio’nun şömine başında gözünü ateşten ayırmadan sessizce ağlaması, geride bıraktığı yaz aşkına veda ettiği sahnesiyle aklımızda kalıyor. Eşcinsel temalı bu iki film, Héloise ve Elio’nun unutulmayacak gözyaşlarıyla, kavuşulması mümkün olmayan aşklara veda etmenin en nahif halini gösteriyor.