Zamanında bir resim atölyesine gidiyordum. Orada güzel zamanlar da geçirdim. Ali Haydar'ı da ordan tanırım.  Ali Haydar deli dolu espiri anlayışı garip bir tip ama ortamdakiler tarafındam sempatik bulunmuştur her daim.


Şimdi düşününce o vakitler neşeli bir insandım ben. Gülünce otuziki dişim gözükürdü. Gel gör ki hayat öyle şeylerle geldi ki artık gülemez oldum. Bu halimi de olağan halim sayıyordum epeydir. Eski halimi unutmuşum. 


Aradan yıllar geçti, atölyedikelerle tekrar buluştuk. Ali Haydar'da oradaydı. Aynı masada aynı kişiler toplaşmıştık. Masada tek bir yabancı vardı. O da bendim. Artık farklı birisiydim. O gün sadece Ali Haydar sordu bana "Ne oldu sana?" dedi. Ben bile fark etmezken o etmişti. Ne olmadı ki be Ali Haydar!


Hayat bazen öyle yerlere sürüklerki sen ne olduğunu anlamadan bir telaşların içine girmiş bulunursun kendini.


İşte hikayem tam olarak böyle hayat beni şekilden şekle soktu ve ben ne yapacağımı bilmediğim için suskunlaştım. Babam da böyledir zaten, suskundur. Bende de öyle oldu, sustum.