İnsanoğlu bir şeylere hazırlanmayı, alıştırmayı, alıştırılmayı önemsemiş temelde. Bazı önemli dengeleri bunun üzerine kurmak için uğraşmış. Yaşamımız boyunca bir şeylere alışıyor ya da alıştırılıyoruz. Yeniliklere, değişimlere, dönüşümlere ayak uydurabilmek için belirli bir süreye gereksiniyoruz. Aksi söz konusu olduğunda tatsızlık oluyor, sıkıntı doğuyor, beynimizde yanardağ patlıyor, kalbimiz zangırdıyor, canımız yanıyor, ruhumuz acıyor, her şey altüst oluyor.
Çocuğun emmeyi bırakması için zaman gerekiyor söz gelimi. Birden olmuyor. Çocuk bir günde memesiz kalmıyor. Belirli bir süre sonunda memeyi unutması sağlanıyor.
İlkokula başlamadan önce çocuğun kreşe gitmesi uygun görülüyor. Neden? Toplu yaşamla ilgili temel kuralları öğrensin, sınıf ortamını ve öğretmen otoritesini tanısın, ilkokula başladığında güçlük çekmesin diye. Hazırlık bir nevi.
Zar zor okuyup diplomayı alıyorsun eline. Şanslıysan bir işe başlayacaksın. Hop, dur bakalım, acele yok! Staj var. Niye? İş ortamını tanı, işleyişi öğren, işe alış. Yavaş yavaş pişeceksin. Kısık ateşte pişen yemek lezzetli olur.
Sözlenme, nişan gibi geleneklerin de asıl amacı hazırlık. Çiftler birbirlerini daha iyi tanısın, birbirlerine alışsın, evliliğe hazırlansın.
“Yedire yedire” denir ya, işte durum tam da bu. Birbirimizi bir şeylere hazırlıyoruz, alıştırıyoruz sürekli. Birisine kötü bir haber verilecek örneğin. Damdan düşer gibi söylenmiyor. Söylenirse cahillik, görgüsüzlük, patavatsızlık sayılıyor. Acı gerçeği öğrenecek kişinin olaydan en az sarsıntıyla çıkması amaçlanıyor. Kişi yeni duruma hazırlanıyor, alıştırılıyor. Hele haber verilecek kişinin ciddi bir hastalığı falan varsa bu hazırlama işi başkalarıyla paylaşılıyor ki yük azalsın.
Genç beklenmedik bir karar alıyor, uçuk bir hayalin peşinden gitmeye kalkıyor, anne hemen ipleri eline alıp uyarıyor: “Aman çocuğum, biliyorsun babanın kalbi var! Sen şimdilik bir şey söyleme! Ben müsait bir zamanda alıştıra alıştıra söylerim.”
Hastalar ameliyattan çıkarılıyor, yoğun bakıma alınıyor. Servise çıkarılmadan önce bir süre orada tutuluyor. Neden? Narkozun etkisi geçsin, hastanın vücudu normal işleyişine dönsün diye. Hazırlanıyor yani. Geçiş süreci titizlikle gözlemleniyor. Sonrasında da nekahet döneminin verimli geçirilmesi sağlanıyor. Yavaş yavaş oluyor tüm bunlar, alıştıra alıştıra. İlaçların dozları bile azdan çoğa doğru bir seyir izliyor genellikle. Neden? Vücut kimyası ani değişimlerden etkilenmesin diye. İlaçlar bırakılırken de doz yavaş yavaş düşürülüyor. Tüm hızlı geçişlerden sakınılıyor. Acele işe şeytan karışır. Acele giden ecele gider.
Dışarıda hava soğuk. Kalın bir üstle sıcak bir ortama mı girdin, uzun mu kalacaksın içeride? Üstündeki montu, kabanı falan çıkar o zaman. Niye? Aksi durumda vücudun çok fazla ısınır. Birden soğuğa çıktığında vücudun bu ani sıcaklık değişimden kötü etkilenebilir. Hastalanabilirsin. Çocukken en çok duyduğumuz uyarı: “Terli terli soğuk su içme!” Sıcak-soğuk…
Koşulların aniden değiştirilmesi yerine aşama aşama ilerlenerek değiştirilmesi tercih ediliyor vesselam. Hayatın -neredeyse- her alanında, her aşamasında yeni durumlara uyum sağlamaya çalışıyoruz ama o hayat, evet o hayat denen şey, bize bunun tam tersini yapıyor. Bizimle inatlaşmak için elinden ne gelirse yapıyor.
Canınız gibi sevdiğiniz birisi ölüveriyor siz yokluğunun acısına hiç hazır değilken. Birdenbire onsuz kalıveriyorsunuz. Ruh ve beden sağlığı üzerine titizlenen insanoğlu en ağır ruhsal ve bedensel sarsıntıların içinde buluveriyor kendisini.
Sevgiliniz karşınıza oturuyor bir gün. Her zamanki bakışlarından uzak. “Buraya kadarmış, bitti.” diyor. Gidiyor. Üzerinize çığ düşüyor, buzul çağı başlıyor.
Tıbbi tahlil sonuçları durumun kötü olduğunu haber verebiliyor son dakika hızıyla. Ölümcül bir hastalığın adını damdan düşer gibi söylüyor o ruhsuz kağıt parçaları.
Uzun bir zaman diliminde, büyük emekler sonucunda kurulan ne çok şeyin birkaç dakikada yok olup gittiğine tanık oluyoruz. Ne kadar hazırlanmıştı insanlar bu darbelere? Alışma süresi tanınmış mıydı? Şokun etkisi yumuşatılmış mıydı?
Boksörler, rakiplerinin vuruşlarına karşı kendilerini hazırlar. Böylece darbenin etkisini azaltırlar. Bir maçta yığınla darbe alırlar ama tek bir tanesi maçı bitirir. Hazırlıksız yakalandığı en sert yumruk. Savuşturulan onca darbenin hiçbir hükmü kalmaz. Nakavt!
En küçük ayrıntıyı bile hesaplayıp sağlıklı ve güvenli bir geçiş için birbirine zaman tanıyan insanoğlu en ciddi darbelere karşı hazırlıksızdır. Keklik gibi avlanır. Yüzyılların deneyimiyle, büyük emeklerle kurup çattığı kurallar manzumesi hayatın kendisi karşısında kırılan kristal bir vazodur ancak. Görkemli parçalanışı pahalıya patlar. Hayatı bildiğini sanmak, hah, yanılgıların en büyüğü!
Yaşarken ne yapıyorsak hayat bize asla aynısını yapmıyor. Pat! Aniden olup bitiyor. Hızlı gelen darbelerin yol açtığı büyük yıkımları zorlanarak onarmak düşüyor insanoğlunun payına. Aniden gelenin yarattığı bozgunun yaralarını sarmak için çok uzun zaman gerekiyor. Çabucak geçip gitmesi istenen ne varsa çörekleniyor göğsünün üstüne bu kez. Kolay kolay gitmiyor. Ağırlaşıyor. Ağrıyor.
Acın bir an önce dinsin istiyorsun, o ise kök salıyor derinden derine. Kökleri koparıp atmak için çok uzun zaman… Yüreğin soğusun istiyorsun, o ise ateşli ateşli çarpıyor. Dinginliğe kavuşmak için daha çok zaman… Unutmak istiyorsun olanları. Olmuyor. Her şey zihnine kazınıyor. Silmek için ne çok zaman… Yeni bir başlangıç istiyorsun, geride bırakmak her şeyi. Kaçtıkça kovalanıyorsun. İzini kaybettirebilmek için uzun uzun koşmak…
Hızla gelen ağır ağır gidiyor senden. Hızla gitsin istenen çöreklenip kalıyor.
Bir kez yaşıyorsun. Kendi yaşayacağın başka bir hayatla şimdikini karşılaştırma şansın yok. Başa dönüp önemli yol ayrımlarındaki büyük hatalarını düzeltebileceğin başka bir hayat yok. Zamanda yolculuk yok. Kelebek Etkisi filmindeki gibi günlüklerini okuyup o âna dönme şansın yok. Elinde tek kullanımlık bir hayat var ve bu tek perdelik oyunda hızlı ve sert olanı yavaşlatmaya ve yumuşatmaya, yavaş olanı da hızlandırmaya çabalıyorsun. Uğraş… Geride kalan ne varsa sadece makyaj.
Ozan Aydın
2021-02-14T22:24:14+03:00Teşekkür ederim.
Zeynep öz
2021-02-14T00:26:11+03:00Çok akıcı ve düzenli bir anlatımınız var. Bir çocuğa anlatır gibi açık, zihinde soru işaretleri bırakmayacak kadar örnekleri bol tutmuşsunuz. En önemlisi sonuç tam bir nokta atışı "
Hızla gelen ağır ağır gidiyor senden. Hızla gitsin istenen çöreklenip kalıyor."Kaleminize sağlık.
Fatih
2021-02-13T15:57:20+03:00Bu teze karşılık "her şey birdenbire oldu" diye başlayıp "sevinç birdenbire" diye bağlayan Orhan Veli ile baş başa bırakıyorum :]