Sen Allah’ı kim yarattı biliyor musun dedi, kırmızı tokalı küçük kız. Dişlek olan bilmiyordu, suratı ele veriyordu cahilliğini. Kırmızı tokalı kız cesaretlendi ve kafasını öne eğip Âdem yarattı, dedi. Sesinde bir bilgelik ve bilmişliğin sunduğu şımarıklık vardı.


Âdem kim demek istemiyordu dişlek olan. Bugün yeterince rezil olması kâfiydi. Doğrusu Allah kim oluyor onu da bilmiyordu. Annesin ağzından duyduğu bir isim, yaratıcıymış. Yüzü daha da kızardı çünkü yaratıcı ne demek onu da bilmiyordu. Ne çok kelime bilmiyordu. Uzandığı yatağın içine gömülmek istedi.


Allah ne yapar biliyor musun dedi kırmızı tokalı kız. Ciddi mi ciddi bir sesle. ''Bebekleri Allah verir, biliyor muydun?''. Annen baban dua eder, bir bebek istediğinde. ''Allah da birbirini sevdiğine ikna olursa bebek verirmiş. Tabii evli olmalılar. Yoksa önüne gelenin bebeği olur.''


Dişlek olan bir an şüphelendi. Allah kim oluyordu. Hem kendisi öyle mi dünyaya gelmişti. Ama hastanede annesin kucağında ağladığı fotoğraf neyin nesiydi. Çok sorular yığılmıştı. Rahatsız ediciydi. Ama bir yandan gurur okşanmıştı. Babası ve annesin birbirlerini sevmesi mutlu etmişti. Hep kavgaya tutuşsalar da demek bir birlerini seviyorlardı.


Peki birbirini sevmeyen anne ve babalar çocuk isterse, diye sordu dişlek olan.


O zaman da Allah bebek verir ama bebek. Çirkin olur, yaramaz ve biraz da kaçık, dedi kırmızı tokalı kız. Allah’tan annem ve babam birbirini seviyor ve benim gibi güzel kızları olmuş, deyip sarı saçlarıyla oynadı.


Dişlek kız ağlamak üzereydi. Gözleri doldu, burnundaki ıslaklıktan nefret etti. Oysa ağlamamak için söz vermişti kendi. Çirkindi, dişleri yamuktu, burnu kemerli ve annesi hep haylaz olduğu için delirirdi. Babasının bıkkın bakışlarından kaçmak isterdi hep. Demek birbirleri sevmiyorlardı. Demek beni sevmiyorlar. Allah tarafından ceza olarak varım diye düşündü. Oynadıkları çadırdan, yataktan fırlayıp ağlayarak kırmızı tokalı kızı şaşkınlıkla bırakıp kaçtı.