Geçen gün aklıma bir soru takıldı:


"Allah zaman geçirir mi?"


Haydi bakalım. Evvela bu soru nasıl aklıma geldi ondan bahsedeyim. Çünkü bir sorunun aklımızda oluşması için bir tetikleyiciye sebep vardır değil mi. Yani bir sebep... Hiçbir soru nedensiz ortaya çıkmaz en nihayetinde.


Önümüzdeki ay için beklediğim bir şey var. Onun dışında yaz ayındayız, yani bir sorumluluğum yok ve bolca boş vaktim var. Ben de fark ettim ki zamanımı harcadığım şeyler ben onlarla meşgul olurken zamanın en hızlı aktığı ve bir o kadar da faydasız olan şeyler ve aynı zamanda ben bunların ne kadar faydasız olduğunun da farkındayım.


Bu idrak edilemeyecek bir şey değil, besbelli ki zamanımı (ömrümü) en azından beklediğim şeyin gerçekleşeceği güne kadar en hızlı şekilde azaltmaya çalışıyorum.

İşte bu noktada bu soru kafamda bir an da oluşuverdi, "Allah zaman geçirir mi?"


Sorunun esprisi öznenin Allah olması. Benim inancım ve kısmi akla dayalı savlarım gereği Allah mutlak kudret sahibi, başlangıcı ve bitişi olmayan, yaratma sıfatına sahip varlık. Sorunun esprisi burada çünkü Allah zamanın da dışında. Yani onun zamanı bitmez. Dolayısıyla zaman geçirmek eylemi de anlamını yitirir.

İşte bu noktada konu dallanıp budaklanıyor. Çünkü ben zamanı varlık ile ilişkilendiriyorum. Bunu hem sizin daha iyi anlamanız hem de benim kendimi daha iyi ifade edebilmem için bir düşünce deneyi gerçekleştirelim. İki farklı aşamalı...

Birinci aşama madde ile zaman ilişkisi, ikinci aşama soyut olan ile zaman ilişkisi...


Önce bir boşluk düşünelim, yani hiçlik. Şimdi bu hiçliğe pürüzsüz siyah bir zemin yerleştirelim. Son olarak bu siyah zemin üzerinde ahşap rengi sade bir sehpa yerleştirelim. Zemin ve sehpa üzerinde hiçbir değişim asla olmayacak. Hiç değişmeyecek ve yarattığımız bu mekanda başka hiçbir şey yok. Bizde bu yarattığımız alanın içinde değiliz, dışarıdan bir gözlemciyiz. Bu mekanda zamanın varlığından nasıl bahsedebiliriz?

Değişimin olmadığı bir yerde zamandan var olabilir mi?


Şimdi deneyin ikinci aşaması; soyut olan ile zamanın ilişkisi...Yine bir boşluk yaratalım kafamızın içinde. Aynı şekilde bir de siyah zemin ve bu sefer ötekinden farklı olarak ahşap sehpa yerine kendimizi koyalım. Yani bu sefer dışarıdan bir gözlemci değil deneyin bizatihi parçasıyız. Siyah zeminde oturuyoruz fakat hareketsiziz. Siyah zeminde ve bizim bedenimizde hiçbir değişim, hareketlilik... yok.


Pekala, şimdi burada zamanın varlığından söz edilebilir mi?


Elbette ki söz edilebilir. Çünkü maddesel bir değişim olmasa da soyut olarak bir değişim yani bir akış vardır. Siz siyah zemin üzerinde hareketsiz ve fark edilebilir veya fark edilmez bir değişim sergilemesenizde düşünceleriniz kafanızın içinde akmaya devam etti. Kafanızın içinde yani düşüncenizde sadece bir kelime söyleseniz bile kelime içinde harften harfe geçerken bir değişim oldu. Yani bu önce ve sonra dediğimiz kavramları var etti.

Yani aslında bu deneyin özünde şunu söyleyebilirim: "zaman sadece değişim olduğu yerdedir."

Şimdi bütün bu belirttiğim fikirlerden sonra en baştaki soruma dönebilirim. "Allah zaman geçirir mi?" Allah benim tam olarak anlayabileceğim ya da daha doğru bir tabirle kavrayabileceğim bir varlık değil. Çünkü Allah'ın varlığına karşılık bendeki en temel duygu inanç. Onun varlığına "inanıyorum." Elbette ki bir din mensubu olmakta muhakkak akılla temellendirilmiş dayanaklara ihtiyaç vardır fakat bir dinin tamamı akılla temellendirilemez. Dine dair bağlılığımın bir kısmı akıl bir kısmı inançtır. Ve Allah'ın varlığına dair duyduğum inanç aynı zamanda onu tam olarak kavrayamamamın sebebi. Bu yüzden de Allah'ın zaman ile olan ilişkisini ben kavrayamam. Fakat zaten kavramam da gerekmez. Çünkü soru aslında gerçekten de Allah'ın zaman ile ilişkisini öğrenmek adına sorduğum bir soru değildi ki. Kendimin zaman ile olan ilişkisini anlayabilmek ve daha sağlıklı bir pozisyona oturtabilmek için sorduğum bir soruydu.


Ve ne nihayetinde şu noktaya varabilirim; benim zaman dediğim varlığın değişiminden ibarettir. Ve şu an ki halim bir önceki halime ya da daha bir önce ki halime göre daha iyi şekildeyse bu zamanımın faydalı geçtiği anlamına gelir.


Zaman geçirme hususundaki hile ise bence şu, önce ile şu an arasındaki değişimin niteliği. Yani koridorda yürürken attığınız adımlar sonucu konumunuz değişir ve az önce koridorun başındaysanız şimdi ortasında veya başka bir noktasındasınızdır. Bu değişimidir, zamanın geçmesi ya da akmasıdır. Zaman geçirmek dediğimiz şey de değişimin niteliği umursanmaksızın en keyif aldığımız şeye yoğunlaşmaktır.


Ben bir ay boyunca bilgisayar oyunu oynayabilirim. Zaman benim için hızlıca geçer yani değişim olur ama bu değişimin hiçbir niteliği yoktur ve burada ince bir nokta var. "Aslında zaman geçmez, değişim olmaz. Sadece bizim genellikle zaman zannettiğimiz fakat aslında zaman değil de zamanı anlamak için kullandığımız dilsel yapılar değişir. Yani şunu demek istiyorum, yılbaşına uzun zamandır görüşmediğiniz arkadaş grubunuzla toplanacaksınız ve bir hafta önceden izin aldınız. Yapmanız gereken bir sorumluluk yok sadece o günün gelmesini beklemelisiniz ve hızlı geçmesi için televizyonda dizi izliyorsunuz.


Şimdi bu durumu inceleyelim. Bizim bu zamanı daha iyi anlamak için kullandığımız terimlerin ötesinde düşünürsek. Gün içinde temel ihtiyaçlarınızı karşılıyor ve dizi izliyorsunuz. Günler -ki bu da zamansal bir terimdir- geçiyor. 24 Aralık, 25 Aralık, 26 Aralık... derken 29 Aralık geldi. 24 Aralık’taki siz ile 29 Aralıktaki siz arasında ne fark var izlediğiniz yeni dizi dışında. Hiçbir şey. Aslında nitelikli bir değişim yok. Bu tabiri caizse zamanın dışına çıkmak olmasa da kendini zaman zannettiğin bir döngünün içine hapsetmek. Umarım açıklayabilmişimdir.


Son olarak birkaç samimi sözcük ile denememi nihayetine kavuşturmak istiyorum. Doğum günü ile yeni bir yaşa girmenin verdiği heyecan ile olmak istediğimiz kişiye dönüşmek için planlar kuruyoruz. Yılbaşında yeni bir yıla girmenin oluşturduğu his ile geleceğe yönelik hedefler yapıyoruz. Değişmek için bunlara ihtiyacımız yok. Bunlar bizim zamanımı kavramamızı kolaylaştıran, birbirimizle iletişim kurarken birbirimizi anlamamızı ve sağlıklı bir iletişim kurmamızı sağlayan zaman terimleri.


Zaman değişim olduğu yerde vardır. Dün ile bugün arasında -ki bunlar da zaman terimidir- bir nitelikli değişime sahip değilsek kendimizi hapse sokmuş gibi de düşünebiliriz. Anı yaşamak dediğimiz şey de bence bunun bilincinde olmaktan başka bir şey değildir. Ben şu varım, bilinçli olarak yaşıyorum. Her hareketimde yeni bir an oluşturuyorum. Bu denemeyi yazarken cümleleri birbirine bağlayan sözcüklerin her bir harfi için bastığım tuş yeni bir an demek. Yani değişim denemenin başındaki ben ile şu an ki ben aynı değilim. Nicedir kafamda muğlak olarak olarak dolaşan bir fikir artık netlik kazandı.


Tabii ki bu deneme ben merkezli bir bakış açısı ile yazıldı. Çünkü siz olmasanız bile evrenin herhangi bir noktasındaki değişim zamanın akması anlamına gelir. Bu bakımdan da zamanın kolektif bir olgu olduğunu söyleyebiliriz. Evrendeki değişim zamanın akmasıdır. Evrende değişim sürekliliğini korurken siz birkaç gün boyunda aynı günü yaşıyor ve nitelikli bir değişim meydana getirmiyorsanız kendinizi bir hapse sokmuşunuz diyebiliriz. Ki bu hapis birkaç paragraf önce bahsettiğimin aynısı fakat devamı niteliğinde.


Umarım bu deneme sizde bir değişim uyandırmıştır ya da umuyorum ki bu denemeye getirecek bir eleştiriniz vardır. Bu da bizim zaman olgusuna bakışımızı zenginleştirir. Şimdi zamana dair düşüncelerimin oldukça amatör, planlanmadan ve tek seferde kaleme alınmış denemesinin sonuna varmış bulunuyorum. Okuyanlara teşekkürler.