en yeşil ağacın altından da en pak göğün altından da aynı anda geçtiğin geceler oldu 

kimseler görmedi 

sürünen ayaklarının tozuyla sürgülendi gözlerin 

görmedin 


gencecikti adımların 

bu benim harbim diye vardığın cephede büyük harflerle kuşandın 

yüreğin çatladı çalakalem benimseyişine 

her defasında beni nasıl, beni nasıl öyle hoyrat itti dedi

küçük harflerle ezdiği ahından tıkandı kulakların

duymadın

ab-ı hayata sızdı diye aleladelikteki rehavetin sana akmasına yol verdin 

kana kana içtin 

doymadın


inci gibi dizdiğin mermiler daha silahın ağzına varmadan liğme liğme etler döküldü parmaklarından

kana bulanan rüyalarım diye uyandın 

ala bürünmüş aklığını

ağzındaki metalik tat ile karşıladın

bin derede çalkaladın

akıtamadın


bu nasıl oldu 

bir rüyanın hayrıyla savaşmadan kaybettin 

böyle eve dönülmez diye uzattığın yolların kısalığından bulandın 

bulamadığın evin trabzanlarına dayandın