Gösterilen gülüşlerin altındaki gizlenmiş acı,

Güzel zamanlar içinde birden beliriyor sancı.

Sonradan çıkıyor gösterinin değersizliği.

Fark ediyorum!

Herkesin ilgi duyduklarına kendimdeki ilgisizliği.


Gülüşler kuruş değerinde.

Hayatlar beş kuruş ederinde,

Ömürlük eserlerini para üstü gibi dağıtıyor,

Pollyannacı kisveler.


Alçak irtifa bulutları görüyorum,

Kimine değerli kimine değersiz gelen şarkılar söylüyorum.

Görmek istemediğim şeylerin varlığını,

Gözümü kapatarak yok edemiyorum.


Sadece istekte kalan uzaklaşmak fiili,

Canımı acıtıyor, dayanması zor,

Bir gün gelirim deyip huzurumun gelmeyişi,

Ya da yapmak isteyip de yapamadıklarımın adedi.


Bir dağa dönüşmüş mecburiyetlerim,

Kilitli cennet bahçesine giden geçitlerim,

En derinden sunduğum saygılarım kava dönüşmüş,

İnsanlar yakıyorlar gönüllü duygularımı.


Hâlbuki iyi zamanlardı,

İyilik parfümlerini üzerime boca ettiğim,

Cömertliğimin, adından bahsettirecek kadar çok olduğu zamanlardı.

Üstelik hepsi de olumlu duygulardı.


Şimdi hırsını atamamış olumsuzluklar,

Boks ringinde köşeye sıkıştırmış beni,

Bir sağ bir sol kroşe indiriyor ruhaniyetime.

İddiaya girilmiş üstümden,

Beklentiler kazanmam yönünde,

Oysa ben kaybetmeye daha yakınım.


Şimdi bunlardan ben suçlanacağım.

Zaten ben suçlamaları hiçbir zaman anlayamayacağım,

Yine de bu bir intihar değil cinayet, hep söylüyorum.

Gönül bağlarımı tek tek koparıyorum.


Manevi bir trafik kazası,

Diğer kazalar gibi bu kaza da geldi birden.

Belki de fark edilmiyor ama oyuk açıldı içimde en derinden.

Bir savaş içindeyim adından sıkça söz ettiren,

Bu müdahaleye ameliyat gerekli!


Çekimlenmiş fiiller gibi, çekiyorum sığlıklara,

Ahmak gözüyle bakılır, sağır kulaklara bağıran çığlıklara.

Topyekûn savaşsam ne kaybederim içimdeki azınlıklarla,

Derler kenti kurbanı, derler çoğu yaşayanlara.


Bana da musallat oldu derler savaşçıları,

Vadettiler rezil olmadan yaşanacak yarınları,

Bize ayak uydur, biz normaliz dediler,

Biz biliriz, tecrübeliyiz diye söylediler.


Olmaz dedim kesin ve kât'i surette,

Herkesleşme dağının üzerinde mesken edilmiş bir tepe.

Bin yıldır yaşıyor orda amca, dayı, hala ve teyze.

Yola çıkıyorum yalnız ve zaman gece.


Cesaret edemezsin dediler,

Bilirsiniz onlar zaten hep derler.

Gelgitli cümlelerinde sahte bir yüreklendirme,

Vitamin haplarını cesaret hapları diye verdiler.

Oysa ben umursamıyorum cesaret veya korkaklığı.

Karaya oturmak da umurumda değil.


Umursamazlığın rahatlatıcı etkisinde,

Geceleri inen sessizlik içinde,

Kendimle baş başa kaldığım günlerin birinde.

Bir şarkı duyuyorum, canım acıyor.


Hesap edilmeyen şarkının sesi,

Umursamazlık içinde sobeledi beni.

Kısa zaman dilimi de olsa,

Kıymık kadar yaktı canımı.


Bir pazarda buluyorum kendimi.

Bağıran çağıran pazarcılarla göz göze geliyorum.

Seç, beğen, al.

Çeşit çeşit moral bozuklukları pazar tezgahında.

Hepsinin dilinde aynı nakarat,

Bağırdı pazarcının başkası,

İnançların kaç karat?


Ey sefil dedi, bana bakarak,

Bu dünyanın iyi olacağına inandığın yalanlara,

Yatırdın tüm paranı bu ihtimal yalanına,

Ütopyada yaşamak seninki,

Akıl satalım sana, biraz akıllanırsın belki,

Eğer paran yoksa ver inançlarını takas usulü,

Burada hesaplar Alman usulü!


Alman usulü vurgusundan sonra,

Çıkıyorum daldığım dalgınlık denizinden,

Işınlanıyorum loş evime,

Saatlerdir masa başında oturduğum yerime,

Küllük içinde yan yana duran iki izmarit,

Şahit şu anki hâlime.


Açık pencerenin sebebiyet verdiği,

Oraya buraya savrulan küller,

Bastırılmaktan yamuk yumuk kalmış izmaritler.

Tüm olsalardı, bir tur da kendim için yakardım.

Belki de bugünü hatırlatsın diye saklardım.


Ateşin yakmaya olan tutuşması gibi,

Tutuşmuş şu hâlim, çevremde ne varsa yakma isteğiyle dolu.

Kötülerin başrolü olduğu olaylar,

Şu dünyanın bitmeyen sorunu,

Sanmayın ki affederdim yahut beklerdim.

Bana kalsa çoktan getirmiştim dünyanın sonunu.