İçimdeki asiye atılı tokatlardan

Nasırlaştı ellerim

Gayrı içimde uysal bir çocuk

Ve şimdi ellerim asi

Gelincik çizmek istiyor elim gelincik gelincikler

Nasırlara çiçek ekiyor eller ellerimiz

Bir asırdır her fasılda gelincik

İntikamı hiç alınmayacak Kasım Süleymani'nin

Çünkü bazen su testisi bok yolunda kırılır

Kanaryalar, şakayıklar, inşirah

Bir bahçeye bundan ayrı ne gerek

Hakkal yakin halka arz aynel yakin devre kes

Ne develer ne de ses

Gelmiyor çöllerimin en bedevi yanından

Oruç tutar şarap içer harab olur bir kedinin gözünde

Bir dilenci sözüne üç gün ağlar beş gün güler ölünce

Kendi kazar kendi gömer hem kendini ömrünce

İnsanoğlu böyledir en bilinmez saçmadır

Tüfeklerin böğrünce

Sıratında su atın suratıma tanrının

Sür atını deh Burak gidelim bu diyardan

Dönülmez ufka varsak başta saplı mızraklar

Sığmadığı çuvalın içindeki arpalar

Miktarınca bile yol kat ettirmez insana

İnsanoğlu asmalı ve tasmalı olmalı

Bu mecburi pranga yazgısıdır yazılmış

Çalınmış söylenmemiş alınmış boylanmamış

Oylanmamış reyimiz, hiç gelmemek üzere

Ne dönmeye izin var ne dönmemek mümkündür

Tasmaları asmalı bir asmanın dalına

Koşmalı gözcülerin kurşunları ardınca

Bir ağaca takılıp düşmeli boydan boya

Ve en derindeki zehir

Kıpkızıl boyamalı dizlerin kuytusunu

Tüm izleri ve gizleri örtmek pahasına

Ve o kanda boğulmalı

İnsan, yaşamak, ölüm ve dün

ya

Ve rüya ve ay ve Râ

Lam-elif Ye