Altı yaşında, babasını hiç görmedi. Gözlerinden babasızlığı okursunuz baksanız, ürkek dudaklarından babasızlık dökülür. Sınıfa girdiğinde ses çıkarmaz, öylece oturur. Oyuncaklara hazine bulmuş gibi koşması gereken çocuk, öğretmen ‘’Haydi birlikte oynayalım.’’ demeden onları görmez. Oynar oynamasına ama, damağında tadı kalmaz yaşadığı anın. Onu görseniz çok seversiniz. Saçlarını iki kuyruk yapar annesi, bu modeli çok sever. Sınıftaki diğer kızlar saçlarını salıp savurduğunda bazen o da yapmak ister, hevesi çabuk geçer. Dört kardeşin en küçüğüdür. Babasıyla hiç fotoğrafı yoktur. Ablasının babasıyla tam üç tane fotoğrafı vardır, en çok ablasını kıskanır. Bir gün sınıfa girdiğinde ağlamaya başladı, öğretmen ne olduğunu anlayamadı. Meğer bir çocuğu okula babası bırakmış, öpmüş bırakırken. Buna yüreği çok burkulur. Daha minicik ayakları, ayakkabılarını hep ters giyer. Düşer bu yüzden, ama umursamaz ki düşmeyi. Dizleri yara içindedir, kalbi gibi. En çok bayramları sever. Babasını görür, üstüne topraklar yağmış babasını. Çiçekler bırakır küçücük elleriyle. Babasının mezar taşında bayrak vardır, bir de şehadet tarihi.