Ne çok severdim mahallenin altın saçlı çocuklarını

En karası bendim bizim tayfanın, bu yüzdendi sanırım

Leyla bir savururdu saçlarını,

Güneş eriyor sanırdık.

Mahallenin delikanlıları Leyla'ya yanıktı,

Leyla Ahmet'e,

Ahmet bambaşka birine...

Tırnakları ojeli

Dudakları boyalı Leyla'yı kim sevmez!

Bi' Ahmet sevmezdi işte

Ben de bu yüzden bi' onu severdim...

Yanık yanık türküler tutturur,

Kırık kalemiyle şiirler yazardı.

Evimizin önünden bir geçerdi mahalle şiir kokardı...


Pencere!

Ah o pencere bilir benim çocukluğumu!

Onun ayak seslerini dahi ezbere bilirim

Her sabah saçlarımı tarar

Pencere önünde onu beklerdim.

Ve o, penceremin önünden hep geçerdi

Dudağında yarım yamalak bir ıslıkla...

Leyla ağzında sakızla beklerdi sokağın kenarında

Ah be Leyla! Ağzındaki sakız kadar aklın olsaydı keşke!

Ahmet Leyla'ya hep güler geçerdi

Banaysa bakardı...

Islığına ara verir, adımlarını yavaşlatır

Şöyle bir bakardı pencereme

Ellerimi ayaklarımı ona gitmemek için zor tutardım.

Bir gün köşe başında Leyla'yı öperken yakaladım onu

Günlerce geçmedi mahalleden

Ben de pencereye çıkmadım hiç

İşte ilk o zaman ah ettim altın saçlı çocuklara...

Ve Ahmetlere en çok o zaman kızdım

En çok o zaman kırmak istedim pencerenin camlarını

İlk o gün ojeledim tırnaklarımı.

Ve ilk o gün kestim belime kadar uzanan kömür karası saçlarımı.

Benden ne çok şey götürdün sen Ahmet!

Değişmeseydin, Leyla'ya değmemiş olsaydın

Sana yazdığım mektupları okumuş olacaktın.

Sana kokulu mendiller yollayacaktım.

Bir bilsen hala ellerimi, ayaklarımı nasıl zor tuttuğumu

Ahım olsun sana Ahmet!

Bütün altın saçlı çocuklara ahım olsun bu sevmek!