Elonora ayaklarını sürte sürte toprak yolda yürüyordu. Elleri arkadan zincirlenmiş, kollarından iri yarı iki adam sıkı sıkı tutuyordu. Birinin başında siyah bir maske vardı sadece gözleri açıkta kalmıştı, belden yukarısı açık olan vücudunda ceşitli yara izleri vardı. Önlerinde uzun cübbe giyen rahip ve bir asker yürüyordu. Kalabalığa yaklaştıklarında arı kovanı gibi uğultular geliyordu. Sesler giderek seçilir hale gelmişti. Herkes farklı bir nefret söylemiyle, ağzından tükürükler saçarak bağırıyordu. Mudusaya ölüm, gebertin şu sürtüğü, kahrol lanet kadın cezanı çekeceksin... Erkekler ellerini yumruk yaparak yukarı kaldırmış, kadınlar en ezici bakışlarını takınmış, nefretin zafere karıştığı bir duyguyla kalpleri hızlı hızlı atıyor, biraz sonra yaşayacakları zevkten dolayı yerlerinde duramıyorlardı. Başına çuval geçirildiği için kalabalığı göremeyen Elonor, seslerden, kendine olan nefreti anlayabiliyordu. Boğazı kurumaya, kalbine bir ağırlık oturmaya başladı. Bacakları titriyor, avuçları terliyordu. Bağırmak için yeltendi: "Benim suçum yok, kimseyi öldürmedim." demek istiyordu ama sesi çıkmıyordu.Zaten konuşsa ne fark edecekti, kimse onu dinlemezdi. Kalabalıklar her zaman haklıydı,onun masumiyetinin bir anlamı olmadığını düşündü. Birkaç basamak çıktıktan sonra giotin olan kürsüye ulaştılar. Yüzünde siyah maske olan cellat Elonora'u omzundan tutarak giyotin sehpasına iteledi.Boynunu, koparılacağı yere hizaladıktan sonra kapağını kapattı. Hoyrat ve korkusuz gibi davranıyordu ama Medusanın başındaki çuvalın çıkmasından ve onu taşa çevirmesinden korkuyordu. En iyi cellatlar en korkak olanlardır.Korkunun öldürmek için en büyük zaaf olduğunu bilmiyordu. İzlemeye gelen halk birden sessizleşti kimseden çıt çıkmıyordu. Kalabalığın ön sıralarındaki, yedi yaşında olan Elizabeth, annesinin elinden tutmuş olanları anlamaya çalışıyordu. Belki iki üç dakikalık bu zaman dilimi Elonor'a çok uzun gelmişti. İsminin manasını düşündü Elonora, güneş ışığı parlak ve göz alıcı olan. Doğunca altın rengi saçlarından esinlenerek, ismini annesi koymuştu. Beline kadar sarı parlak saçları vardı.Tek suçu dışarı çıkarken başına şal takmak istememeseydi.Komşuları olan Rahip Santos onu birkaç kez uyardı ama Elonora dik başlı bir genç kızdı, istemediği hiçbir şeyi kimse baskıyla yaptıramazdı. Elonra'ya birkaç kez sahip olmaya çalışan ama başaramayan Rahip Santos köylerinde bir medusa olduğunu ve birkaç kişiyi taşa çevirdiği hakkında dedikodular yaydı. Dedikodu saraya kadar yayıldı ve kral, Medusanın yakalanıp başının vurulmasını emretti. Askerler Elonora'ı gözlerini yumarak yakaladı ve başına çuval geçirdiler. Çuvalın altındaki genç kızın altın saçlarının yılanlar olduğunu, mavi güzel gözlerinin baktığı kişiyi taşa çevirdiğini sanıyorlardı. Elonora'nın baktığı adamlar güzelliği karşısında donup kalıyordu ama kimse taşa dönüşmemişti. Elonora derin bir nefes aldı, sonun geldiğini hissediyordu. Bir anda deli gibi çarpan kalbi yavaşladı. Evlerinin altındaki ormanda bir papatya bahçesi vardı.Orada olmayı hayal etti. Ormanda kuş sesleri, papatya bahçesinde sırt üstü uzanmış gökyüzünü izlerken duyduğu huzura kendini teslim etti. Giyotin şimşek gibi inerek başını gövdesinden ayırdı. Sessizlik bir anda dehşete düşen insanların çığlığı ile bozuldu. Elonora'ın başını kapatan çuvalda giyotinle kesilmişti, gövdesi titreyerek yere yığılırken kesilmiş başı kürsüden düserek kalabalığın önüne yuvarlandı. Kalabalık heyecanla arkasını döndü, bazıları kaçmaya başladı, oluşan izdihamla birbirini ezebilirlerdi.Kimse taşa dönüşmek istemiyordu. Efsaneye göre Medusa'nın laneti ölse bile devam ediyordu. Annesinin elinden kurtulan Elizabeth koşarak kesik başın yanına gitti. Elonoranın mavi gözlerinden süzülen iki damla yaş, kana karışmış yanaklarından akıyordu. O bir canavar değildi, saç telleri de yılan değil altın sarısı, yüzü melek kadar güzeldi. "Anne" diye bağırdı Elizabeth: "Anne o bir canavar değil, o bir melek..." Kalabalıkta kızının sesini zorla duyan kadın gözleri kapalı bir şekilde kızını buldu ve kolundan tuttuğu gibi kendine çekti. "Çocuk işte" dedi içinden, görmek istediğini söylüyor. Sus dedi, bir daha böyle konuştuğunu duymayacağım. Eliyle kızının gözünü kapatarak izdihamın içine doğru sürükledi. Elizabeth içinden tekrarladı "meleği öldürdüler, meleği öldürdüler..."