Yanardöner caz sanatçısı Amy Winehouse; Grammy kazanan ikinci albümü Back To Black'i çıkarmadan önce Motown yapım şirketi ve 60'lı kız gruplarıyla dolu tozlu yollardan geçti. Fakat sonrasında yalnızca kendi dönemine değil, gelecek nesillere de örnek olacak göz alıcı bir başyapıt yarattı.


Back To Black, sindirilmesi zor bir albüm. Yapımcılığını üstlenen Mark Ronson ve Salaam Remi, Amy'nin insan doğası gereği içine düştüğü yanılgıları dinleyiciye açıyor.


Phil Spector'ın elinden geçen Rehab, Amy'nin her ''no, no, no'' deyişinde kafaları bir sağa bir sola sallatır. Cüret ve saksafonun eşlik ettiği You Know I'm No Good, Soul müziğin sınırlarında dolaşır ve kulakların pasını siler. Me & Mr Jones'da Amy, eski aşkına göz kırpar ve hem kulakları hem de ruhu ele geçirir. Winehouse, pop müzikle bir yerlere gelmeye çalışan sıradan şarkıcılardan değildir.


Üzerinizdeki utangaçlığı attığınız an, albümün ne kadar muhteşem olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Love Is a Losing Game ve Wake Up Alone'daki zehirli acı, bir tüy kadar hafif bir sound ve belli belirsiz bir mutluluk veren ton, özgün olduğu kadar taze ve işlenmemiştir.


Back To Black'in kapağında kraliçemiz tahtadan tahtına oturmuş, bize bakar. Gizli saklı imalar ya da göndermeler yoktur. Kapakta bize bakan kız, gerçek Amy'nin ta kendisidir ve gerçek Amy, müziğin ruhu için savaşır.