"Öyle yorgunum ki, uyusam uyansam geçmiyor..." Sizden, bizden çok tanıdık cümleler bunlar. Şarkıda dediği gibi: "Bedenimde değil ruhumda sızı." Yaşadığımız çağa uygun olarak bir ayak uydurma şekli bu, zira yaşadığımız çağ yorgunlar ve yılgınlar çağı.

Geçmişte adına hiç rastlayamadığım bir hastalık bu, bütün ruhu sarıyor ama beden iyi kamufle ediyor. Sahte gülüşler ardına gizlenen orijinal yaralarımız var. Orijinal olmasının yegane sebebi herkesin kendine has yaralayanı olması. Zaten "herkesin derdi diğerine hikaye" denilmemiş mi? Hikaye dinliyor gibi, bazen de yaşıyormuş gibi yapıyoruz.

Zaman dışlıyor bizi, ne geldiği belli ne gittiği. "İnsan haber verir, ömrümden geçiyorsun, bir hal hatır sorulmaz mı?" diyemiyor, vefanın yerini soramıyor. Kaçımız yaşadığımız zamana karşı vefalı? Hep arkasından güzel yâd ederiz; rahmetli iyi zamandı, geçti gitti, doyamadık...

Ömürden geçip giderken bırakın el sallamayı, tutun zamanın kalbinden. Sahip çıkmadığın hiçbir şey sana vadedilmez! Sahip çık zamana sımsıkı sarıl, her anın kıymetini an bitmeden anla, an(sızın) bittiğinde sızın olmasın.

Beyhude geçip giderken yıllar, geriye kalır kıymetini bildiğin an'lardan güzel anılar...