“Hayat dediğin böyle bir şey işte. İnsanların nasıl karşı karşıya getirildiklerini görüyor musun? İstemiyor musun, vur, öldür karşındakini. Hem de kimi? Senin gibi hiçbir hakkı olmayan birini. Üstelik, aptal olduğu için senden daha mutsuz birini. Polisler, jandarmalar, sivil polisler... bunların hepsi düşmanımızdır; ama onlar da bizler gibi insandırlar, bizim olduğu gibi, onların kanını da emiyorlar, onları da insandan saymıyorlar. Hepimiz öyleyiz. Evet, en sonunda insanları karşı karşıya getirdiler, aptallıkla, korkuyla kör ettiler onları, hepsinin ellerini ayaklarını bağlıyorlar, eziyorlar, sömürüyorlar, birbirlerinin üzerine salıyorlar. İnsanları tüfeğe, sopaya, taşa çevirdiler, şöyle diyorlar: 'Devlettir bu!'”

(...) Cinayettir adı bunun, anacığım. Milyonlarca insanın adice öldürülmesi, ruhlarının öldürülmesi... anlıyor musun beni, insanların ruhunu öldürüyorlar. Bizimle onların arasındaki farkı görüyor musun? Adam bir yumruk attı diye üzülüyor, bu yaptığından utanıyor, içi acıyor. En önemlisi de kendinden iğreniyor. Oysa onlar çok sakin, hiç acımadan, yürekleri sızlamadan, zevkle binlerce insanı öldürüyorlar. Ve yalnızca insanlar üzerinde egemenlik kurmalarına yarayan gümüşlerini, altınlarını, beş para etmez belgelerini, değersiz her şeylerini korumak için insanları öldüresiye eziyorlar. Düşün ki, halkı öldürürken, insanların ruhlarını yaralarken kendileri için yapmıyorlar bunu, sahip oldukları şeyleri korumak için yapıyorlar.