"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Anahtar deliğinden gözetliyorum onu. Kendi kendine konuşurken, noktası virgülü şaşmadan aynı cümleleri tekrarlıyor. Ne zamandır bu halde olduğumuzu kestiremiyorum. Bildiğim tek bir şey varsa; bu döngüye girdiği zamanlardaki görüntüsü, şu anki görüntüsünün bin yıl gerisinde. Sordukça yaşlanıyor, yaşlandıkça sesi kısılıyor, sesi kısıldıkça soramıyor ama sormadıkça gençleşmiyor. İlgi çekmek istiyor, arsız.
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Her sorduğumda farklı bir cevap veriyor. Gelip gelmediğini bilmiyorum. O kadar çelişkili konuşuyor ki; onun kim olduğuna karar veremiyorum. Bazen burada olduğunu biliyorken, bazen de burası dışında her yerde bulunduğunu görüyorum. Yıllar geçiyor ve ben tek bir yaş büyümüyorum. Nasıl göründüğümü merak ediyorum. Ona sormak istiyorum ama nerede olduğunu bilmiyorum. Bu arada-
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Mimikleri sistematik bir isitkrarla süregeliyor. Bazen, değerli eşyasını kaybetmiş telaşlı bir yetişkin gibi etrafında dönmeye başlıyor. Bazen de annesi ölmüş bir çocuk gibi durup bakıyor öylece ama soruları asla durmuyor. Deli midir nedir, ne korkunç hâl!
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Yoruluyorum ama yorulduğumu bilmiyorum. Bacaklarım titriyor, ne zamandır ayakta durduğumu hatırlamıyorum. Bacaklarım titremiyor olabilir mi? Ona sormam gerek. Nerede olduğunu bir bilsem! Burada olacağını hissediyorum. Ama ilk önce benim burada olmam gerek. Ben neredeyim? Bilmiyorum. O biliyor olmalı. Bir dakika! Geldi mi?
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Yine dönüp durmaya başladı. Heyecandan, fiskosun üzerindeki vazoyu devirmese bari akılsız. Süpürmez de sonra yerleri. Hem vazo da pek güzel, yazık olur cânım vazoya. Aynısından görmüştüm kanal 9'daki dizinin o görkemli konağında. Pek pahalı bir şey olmalı. Bunda ne arıyor ki o vazo? Ah, durdu tekrar. İyi iyi, vazoya bir şey olmadı.
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"
Gelmiyor ya da gelmedi ya da gelmeyecek ya da geldi ya da gelecek. Bilmiyorum. Var mı? Peki ya ben? Var mıyım? Var mıydım? O var mıydı ve var olacak mı? Bir gelse, ah bir gelse tüm sorularıma cevap bulacağım. Ben de gelmeliyim. Buraya gelmeliyim, onu beklediğim tam bu yere varmalıyım. Bulunduğum tam bu noktaya nasıl geleceğim? Olabilir miyim, bu noktanın kendisi olabilir miyim? Olamam. Ses, ses?
"Geldin mi? Burada mısın?"
"Geliyorum. Kimim ben?"
"Bilmiyorum. Geldin mi? Burada mısın?"