Papaz susuyordu, benim psikolojik lirizmim onu hiç duygulandırmamıştı, söze devam ettim:

"O narin genç kızı getirin gözünüzün önüne, yüreği aşktan ve endişeden ağırlaşmış, kafası karmakarışık: Tutkular içindeki Isabelle..."

“Ar damarı çatlamış Isabelle," diye soludu papaz alçak sesle.

Ben sanki duymamış gibi devam ediyordum, bir yandan da bir sonraki müdahalesinde cevabı yetiştirmek için önceden hamle yaparak, "Onca umudu, umutsuzluğu düşünün, onca." diyordum ki, sözümü sertçe kesti:

"Neden bunları düşünüp duruyorsunuz? Olayların, bize ibret olması gereken kısmından fazlasını bilmek zorunda değiliz."

“Ama verdikleri ibret dersi, ne kadarını bildiğimize bağlı olarak farklılık gösterir.”

“Ne demek istiyorsunuz?”

“Olaylar hakkındaki yüzeysel bilgilerin daha sonra edinebileceğimiz derinlemesine bilgilerle her zaman, hatta çoğu zaman çakışmadığını, bu yüzden çıkartılacak dersin aynı olmadığını; bir yargıya varmadan önce incelemenin doğru olacağını..."

“Genç dostum, dikkat edin, araştırma ve eleştirel merak zihniyeti, isyan zihniyetinin larvasıdır. Kendinize örnek aldığınız büyük adam burada olsa sizi bu konuda uyarırdı..."

"Hakkında tez yazdığım kişiyi kastediyorsunuz..." “Ne kadar da tartışma meraklısısınız. Böyle bir anlayışla..."

“Ama yapmayın sevgili papaz, sizi bu saatte benimle buraya gelmeye, az önce o göçmüş lambriye eğilmeye, bana aktardığınız hikâyeyle ilgili her şeyi yavaş yavaş öğrenmeye iten de aynı merak duygusu değil mi, bilmek isterdim?”

Adımları teklemeye, sesi kısılmaya başladı; bastonuyla sabırsızca yere vuruyordu.

"Olayı öğrendiğimde, sizin gibi açıklamanın açıklamasının peşinde koşmaksızın durup bekledim. Size anlattığım üzücü olaylar -hâlâ ihtiyacım olsaydı- bana tensel günahın korkunçluğunu öğretirdi; bu olaylar boşanmanın ve insanın işlediği hataların sonuçlarını hasıraltı etmek için uydurduğu her şeyin lanetlenmesi. Bu da yeter, öyle değil mi!"

“Hiç de yetmez. Benim için, nedenine giremedikçe olay bir hiçtir. Isabelle de Saint-Auréol'ün gizli hayatını öğrenmek; onun hangi mis kokulu, dokunaklı ve karanlık yollardan..."

“Genç adam, kendinize gelin! Ona âşık olmaya başladınız!.."

“Ah! Bunu bekliyordum! Görünen bana yetmediği için mi, boş laflarla, hareketlerle yetinmediğim için mi... Siz bu kadını yanlış yargılamadığınızdan emin misiniz?"

“Hafifmeşrep bir kadın!”

Tepem atmıştı; öfkemi zor bastırıyordum.

“Sayın papaz, böyle kelimeleri sizin ağzınızdan duymak insanı şaşırtıyor. Bana öyle geliyor ki İsa, bize cezalandırmaktan çok bağışlamayı öğretir."

“Bağışlamak ile göz yummak arasında sadece bir adım vardır."

“En azından o, sizin yaptığınız gibi onu yargılamazdı.”

“Öncelikle siz bu konu hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Ayrıca, ancak günahsız biri bir başkasının günahına karşı daha hoşgörülü olabilir, şeyden çok... Demek istediğim, biz günahkârların günaha şu ya da bu mazeret bulmasına gerek yoktur, yapılacak tek şey sadece o günahtan nefretle korkarak uzaklaşmaktır.”

"Sizin bu mektuba yaptığınız gibi, iyice içinize çektikten sonra."

"Küstahsınız."