Anı kumbaramızda sararacak fotoğraflarımıza, yıllanacak anılarımıza, saklı gözyaşlarımıza...


Gel dedi, sana bir sürprizim var.

Acaba neydi bu sürpriz? Geçen gün vitrinde gördükleri o çok beğendiği pahalı ayakkabı olabilir miydi?

"Söylemezsen gelmem." dedi kız.

"Söylersem sürpriz olmaz." dedi delikanlı.

"İpucu ver o zaman."

"Seni seviyorum, yeterli mi?"

"Ben de, görüşürüz o zaman." dedi ve telefonu kapattı.


Devamı gelmedi. Oysa insan böyle duygu yüklü sözlere karşılık geçiştirici cevaplar vermemeliydi. Hislerini kelimelerle ifade edebilmeliydi. Tabii eğer ortada gerçekten his varsa. Kız belki de delikanlıyı sevmiyordu. Hatta sevmek nedir bilmiyordu. Delikanlıya karşı olan hisleri sevgi mi, değil mi onu bile bilmiyordu. Peki neden beraberlerdi? Kız için bu ilişki bir eğlenceden ibaretti. Peki delikanlı için neydi? O ilk defa sevmişti ve son olması için de elinden geleni yapıyordu. Kızı mutlu etmek için sürekli çabalıyordu. Peki ya kız? Hiçbir zaman memnun olmuyordu. Ama delikanlının pes etmeye hiç niyeti yoktu. Her defasında kızın karşısına yeni bir sürprizle çıkıyordu. Bu defa onu memnun edeceğine çok inanıyordu. Söz vermişti kendine, bu defa da memnun olmazsa çekip gidecekti bu şehirden. Gitmezse kendini bu karşılıksızdan farkı olmayan aşktan kurtaramazdı. Unutmak için gitmesi gerektiğine inanıyordu. Kaç defa denemişti de başaramamıştı. Ama bu defa kararlıydı. Bunları düşünürken kapı çaldı.


Hemen, sürprizinin üzerini film izlerken kullandıkları zürafalı battaniyeyle örttü. Kapıya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Kapının hemen yanındaki aynaya baktı. Saçını düzeltir gibi yaptı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. O sırada kapı tekrar çaldı. Kız sabırsızlanmıştı. Hem beni çağırıyor hem de kapıyı açmıyor diye söylendi kendince.


Delikanlı, kapıyı kocaman gülümsemesiyle açtı. Kızın gözlerindense sanki ateş çıkıyordu. Kapıyı neden geç açtın diye hesap sordu. Delikanlı her zamanki gibi özür diledi. Ama kız yumuşamadı. Neymiş sürprizin hadi hemen göster, kızlar beni bekliyor dedi. Delikanlı başını eğerek önden yürüdü. Battaniyenin altında dedi.


O battaniyede ne gözyaşları saklıydı. Film izlerken akıttıkları her bir gözyaşı bu battaniyeye saklanmıştı. Peki kimden saklanıyordu bu gözyaşları? Sonra battaniyeyi aldıkları günü hatırladı, gülümsedi. Kız battaniyeyi kaldırıp yere fırlattı. Bu ne dedi hayal kırıklığına uğraşmış bir sesle. Anı kumbaramız, dedi. İçinde her anımıza ait bir fotoğraf var ve fotoğrafların arkasında da o güne ait hatırlamanı istediklerimi yazdım. Biliyor musun kumbarayı kendim yaptım, dedi kızın ilgisiz suratına bakarak. Büyük bir hevesle nasıl yaptığını anlatacaktı ki kız sözünü kesti. Ben de sandım ki, dedi. Sonra, neyse güzelmiş iyi günlerde kullan dedi. Delikanlı bu defa sakin kalamadı ve yeter diye bağırdı. İçinde tuttuğu ne varsa bir çırpıda söyledi. Ve bitti oldu son sözü.


Ne düşünüyorsun, dedi. Yıllanmış anılarımı, dedi. Sekiz buçuk yıl geçmişti aradan. Yeni bir şehre taşınmıştı. Yeni insanlar girmişti hayatına. Ve de en önemlisi o girmişti hayatına. Nereye koymak istersin anı kumbaramızı, dedi. Delikanlının gözlerinden yaşlar süzüldü. Belki de ilk defa mutluluktan ağlıyordu.