Bazen bir melodi bile çok şey anlatır insana, çok şey hissettirir. Gerek var mıdır ki buna? Melodiler, şarkılar ne zamandır bu kadar can yakıcı olmaya başladırlar ki? Bir ses tüm anılarınla birlikte seni alıp diyardan diyara sürüklemesi hem güzel hem de bu kadar üzmesi mümkünmüş gibi gelmiyor bazen. yaşadığında farkına varıyorsun ne kadar mümkün ve yaşanılabilir olduğunu. Hayat senin için bir kapı kapatıp yenilerini açarken gönlünün tüm kapılarına da aynı şeyi yapar da sen fark etmezsin. O olay geçer, gider ve üstü kapanır da belki ancak o zaman farkına varırsın ama iş işten geçmiştir. Artık ne üzülmenin ne de bir şeyleri düzeltmeye çalışmanın bir anlamı kalmaz. Olan olmuştur çünkü. Sana düşen yalnızca her şeyi kabul etmek ve önüne bakmaktır yalnızca. Direnmek ve inkar etmek de bir seçenektir tabii ki fakat sana acıdan ve kederden başka bir şeyi getirmez. Anılar sığdığı kadar insanlar da sığar tüm o şarkıların, melodilerin içine. Her noktasını santim santim yaşarsın birlikte. Tekrar o ana dönmek, tekrar yaşamak istersin sonunu bile bile. Sonunu bildiğimiz kitabı okumaktan vazgeçeriz, o filmi izleme listesinden kaldırır, bir kenara atarız lakin biri bize o anlara dönme şansı verse tereddütsüz kabul ederiz. Peki iki yüzlülük müdür bu yaptığımız? Onca şeye yüzümüzü kolayca dönerken nedir bu geçmişten kopamayışlarımız? Getirileri, götürüleri bile belliyken niye ki bu anlamsız bağ? Bizi o anlara bağlı kalan insanlar bile hayatımızdan belki de sonsuza kadar gitmişken hikayenin sonuna noktayı bir türlü koyamıyoruz. Sanki güzel ilerleyen bir filmin, dizinin, bir şarkının içinde sürüklenmek ister gibiyiz. anlamsız olduğu kadar bir o kadar da anlamlı işte. Varsın insanlar gitsin, o yerler ve mekanlar yerle bir olsun ama aklımızda yaşamaya devam etsin. ve bizi yaşatmaya. Kendimize yaşam ünitesine bağlı bir hasta muamelesi yapıyoruz gibi sanki. Fakat anlamamız gereken nokta şu ki bizi bizden başka kimse iyileştiremez. O; ilaç niyetine kullandığımız insanlar, anılar iyi gelmek yerine bu günden koparıyor bizi. Ne zaman ki bunların gerçekten bir çözüm olmadığını anlar, yolumuza bakmaya başlarsak işte o zaman yolumuza devam ederiz. Bocalamak ve tökezlemek hiç sorun değil. Yeter ki biz ayağa kalmak isteyelim ve önümüze bakalım.