Sonsuz devinim içindeki hayatın sessiz bir fısıltısıdır. Bir çiçeğin sabah açıp akşam solması gibi, her şeyin doğası değişimdir. Güneşin her sabah yeniden doğması, suyun kıyıya vuran dalgalarla kaybolup gitmesi, yıldızların gökyüzünde birer birer sönmesi... Anitya bize, yaşamın bu sürekli döngüsünün bir parçası olduğumuzu hatırlatır.


Tıpkı bir kum saatinde yavaşça akan kum taneleri gibi, anlar elimizden kayar. Anitya, her şeyin gelip geçici olduğunu, hiçbir şeyin kalıcı olmadığını bilmenin bilgeliğidir. Ancak bu bilgelik, hüzünlü bir teslimiyetten çok, hayatın özünü anlamanın, anı yaşamayı yücelten bir farkındalıktır.


Bize yaşamın kırılgan güzelliğini hatırlatır. Anitya ile her şeyin bir sonu olduğunu bilmek, bizi her anın eşsizliğine ve derin anlamına yönlendirir. Güzellik bu geçiciliğin içinde saklıdır, çünkü her şey sona erdiği için değerlidir. Çiçekler solmadan önce güzeldir, anılar unutulmadan önce anlamlıdır.


Anitya, hayatın bir gölge gibi kayıp gitmesine rağmen, bu geçiciliğin içinde derin bir zarafet ve felsefi bilgelik bulmamızı öğütler. Böylece bizler, değişimin kaçınılmazlığını kabullenirken, varoluşun anlık ve kusursuz güzelliklerine daha da yakından bakarız.