Yağmur damlaları düşerdi gökyüzünden yeryüzüne

Her bir damla ismini sayıklardı kulaklarımın içine

Bulutlar gökyüzünde yüzünü resmederdi

Deniz her dalgasında saçlarını hatırlatıyordu beynime,

Rüzgârda, efil efil savrulan saçlarını.


Ağaç gölgelerine sığınırdım,

Kızılay'da bir park köşesinde,

 Ve bir yokuş aşağı yol koşardım Tunalı Hilmi’de,

Buz tutan sokaklara inat.


Hep sana ulaşmaktı hedefim,

Hep seni sevmek, seni sarmaktı niyetim.

Bunun içindi ağaç altındaki gölgeye sığınmam, 

Bunun içindi nefes almadan koşmam,

Ankara'nın kaygan sokaklarında.


 Ankara puslu ve gri bir şehirdi,

Seni tanıyana dek.

Sen bir güneş, sen bir ay, sen bir sokak lambası oldun,

Karanlık, gri ve kimsesiz Ankara sokaklarında ruhuma.


 Ve güzel gözlüm,

Sen öyle bir girdin ki hayatıma,

 Müslüm Babalar, Neşet Ertaşlar varken masamın diğer ucunda,

Kadehler hep mutluluğa kalkar oldu.


Ve öyle iyi geldin ki yalnızlığıma,

Gökyüzü hiç karanlık olmadı bir daha bu şehirde.

Hep aydınlıktı yarınlarım,

Hep sanaydı umutlarım.


Ne dün gibi çekip gitmeni isterim şimdi

Ne yarın gibi umutlarımı süslemeni.

Ben hep bugün ol isterim,

Yanımda ol, benim ol.


Dokunabileyim tenine, görebileyim yüzünü,

Ve saçlarının rüzgârdaki kokusu hep burnumda olsun,

Bütün çiçekler sen koksun isterim.


Ve elbet

ve elbet toprak olurken bedenim 

Yanı başımda seni görmek isterim.